133

Sakarya caddesinde karşıdan karşıya geçmek için yolun boşalmasını bekledim. Ne geliyorsa Sakarya’da geliyor başıma.




Röportaj yapıyorlardı ben de yukarda pencereden izliyorum bunları. Birden kadraja karpuzcu kamyoneti girdi. Kameraman hemen onu kadrajdan çıkartmak için konuşan adamın dibine girerek kafasıyla doldurdu kadrajı. Tamam sabah karşıdan karşıya geçmek için bekleyecek kadar yoğun oluyor da o saatte ne işi vardı o karpuzcunun orda?

132

Saç rengi önemli benim için. Kumral seviyorum. Ama böyle açık kumral, çok datlı oluyor… Keşke kendi saçım da hala öyle olsaydı, küçükkene öyleymiş….

Sarıyı sevmiyorum, doğal sarılardan başka sarı renk acayip yapay, itici geliyor bana. Hele böyle sarı kahverengi arası bir renk yaptırıyorlar, kötü lan.

Kızıl da güzel, ama böyle koyu kızıl değil; turuncuya çeken açık kızıl. Kumral kızıl karışımı var bide, değişik bir şey, güzel…

Kahverengi zaten alışıldık renk, dikkat çekmiyor ama kötü de değil…

131

Ben silahları sevmiyorum! Mermileri seviyorum, çok datlı oluyorlar. Hele ki kısa namlulu otomatiklerinkilerin ince uzun mermileri! Bir lokmada yutasım geliyor, o derece seviyorum!

130

Dün veya bugündü, anladım ki ben müzikle artık hiç uğraşmıycam. Bas gitar almıştım, 1 sene oldu elime alıp çalışmışlığım 6 saati bulmamıştır. Aslında alma amacım da ego tatminiydi biraz. Çünkü lise 2’den beri “Sen bir şey çalıyor musun?” sorusuna, “Yok ama bas alacam yakında.” diyordum. Sonraları bu cevap “Yok ama 2 senedir bas alacam diye dolanıyorum etrafta, alacam bir gün…” gibi eziklik dolu bir cümlesine dönmüştü.

Aldım bası, başlarda normal şekilde çalıştım falan, sonra bıraktım kaldı öyle; çünkü ben çalışamıyorum, bir şeyin başına “oturup” çalışamıyorum. Bu pis huyum burada da karşıma çıktı ve çevremdekilerin de müzikten yavaş yavaş kopmasıyla benim de bu “özentim” dolabın arkasında, kılıfında kayboldu. Ha ama ara sıra çıkartır tozunu alırdım, akort ederim falan. Geçen bir baktım ki çok alakasız bir yerinden darbe almış, nasıl üzüldüm var ya! Çocuğum kafasını yarmış gibi üzüldüm adeta, kullanmasam da seviyordum ben onu! Ancak aynı anda “Lan nasıl satacam şimdi, fiyatını da düşürür bu darbe” gibilerinden ikiyüzlü düşüncelerdeydim. Evet, satarım ben bunu!

Efendim çünkü beni müzikten soğutan en önemli şeylerden biri de fotoğraftır! Müzik gibi çalışmak gerekmiyor bunu yapmak için. Fotoğraf çekmek, kadrajı görüp deklanşöre basmakla oluyor; amatör de olsan profesyonel de olsan bu böyle. Kendini geliştirmek için de bolca bundan yapıyorsun zaten eheh… Evet, fark ettim ki ben “bari bir enstrüman çalabileyim” hayalinden vazgeçip “eeh olmasa da olur, gitar orada yatacağına satarım makine için para koyarım kenara” düşüncesine bıraktı.

Zamanında bana “Müziği bırakma” diyen insan, sonradan “Fotoğrafı sakın bırakma, müzik işine çevirme bunu” demişti. Tamam bırakmıycam, ilerde sergime davetlisin =P

(Not: Stagg 4 telli , ecük göçüğü olan bu gitar satılıktır. Okuduğunuz gibi tertemiz eheh...)

129

Test çözerken , özellikle Tükçe’deki paragraf testi, ciddi ciddi beyin yıkar gibi mesajlar var bunlarda. Mesela bazen siyasilere laf çarparken bazen hayata dair öğütler verebiliyorlar. Bu paragraf sorularının devlet kontrolünde olduğundan şüpheleniyorum!

128

Şebnem Ferah’a “Şebo” diyorlar ya hani, belki sevmiyor kadın kendine öyle denmesini. Kurmuşsunuz içinde şebo geçen fan kulüpler falan hiç sordunuz mu "Ablacım biz böyle diyoruz ama bozulmuyorsun demi? Sevdiğimizden diyoruz biz eki eki" diye? Ha söylemiştir belki sevip sevmediğini bilmiyorum ama ben olsam istemezdim şahsen. Ne öyle “şebo”?

127

AEG bulaşık makinemiz var, benden yaşlı. Küçüklüğümden beri çok seviyorum =) Yıkadığı bulaşığın bitmesini bekliyorum bitince açıyorum kapağı, yüzüme o tarif edilmez kokulu yoğun buhar kütlesi vuruyor, çekiyorum içime çekebildiğim kadar, yüzümün derisi yumuşuyor buhardan, koluma siliyorum… Çok seviyorum ulayn!!! =)

126

Kişinin telefon numarasını kaydettikten sonra "seni x'diye kaydettim eki eki" diye pis geyiğe girmesi çok ilginç ki sadece bir harfi değişik kaydetse bile yapar bunu.
Ha ben de yaptım, yapmadım değil.

125

Msn’de içinde “hack” kelimesi geçen bol yabancı veya özel karakter içeren nick ve kişisel iletileri bulunanların ortak paydasını, gerçek hayatta yapamadıkları ego tatmini, güç gösterisi, özentiliğe bağlı kişilik bozuklukları olarak tanımlıyorum ben. Evet acımasız bir düşünce ama 100 kişiden böyle olmadığını gösterebileceğiniz en fazla 2 adam çıkar.

124

Hoca “Yukarı Kızılırmak Bölgesi” dedi, ben “karı kızlı ırmak” anladım. Fesatlık bilinç altımda var benim.

123

İddia ediyorum içinde ketçap ve mayonez barındıran hiç bir yiyeceğin yanında içecek gerekmez! Bir düşünün bakalım hamburger, ketçap,mayonezli pizza veya patates falan yerken hakikaten içeceğe ihtiyacınız oldu mu? Olmamıştır eminim, benim olmuyor şahsen.

122

Geçen gün Mithat Paşa’da otobüsten indim, dershaneye yürüyorum. Birden karşımda bir güvercin gördüm, yürüyerek bana geliyor. Normalde en azından sağa sola kaçarlar, yok bu üstüme geliyor... Sağa adım attım o da sağa attı, sola attım o da sola attı. Bir güvercinle koca yolun ortasında karşı karşıya kalmıştım ve hangi yöne gideceğimi bilemedim! O an fark etmedim böyle bir duruma insandan başka bir varlıkla, üstelik kanatlı ama uçmaktan üşenen bir varlıkla düştüğüme. En sonunda ben tam sağa kırdım yürüyerek yan yana geçtik, yolarlımıza devam ettik… Ben işte o an arkama dönüp “nolduğ lağn?!” dedim içimden.

121

Geçen gün fark ettim de, ortaokuldaki, lisedeki her şenlik, konser, zart zurt olaylarında birden ortalıkta bir köpek beliriyor kesin. Nerden geliyorlar, neden geliyorlar merak ediyorum….

120

Yavaş açılan otobüs kapısı! Seni sevmiyorum ben! Çabuk açıl diye elimle çekince inadına öne gidip daha yavaş açılıyorsun bide. Ne biçim bir şeysin sen ya? Yanında ki kapı gibi çat diye açılsan olmuyor dimi? Hep önüme geliyorsun zaten, “otobüsten ilk inen insan olma” takıntımı depreştiriyorsun, beni başarısızlığa uğratıyorsun… Camını kıracam bir gün!

119

Yolda yürürken mor tişörtlü bir eleman gördüm. Tişörtünde “Ben şizofrenim” yazıyordu küçücük, “kesin arkasında bir şey daha yazıyordur” diye baktım, “BENDE” yazıyordu kocaman, içten içe koptum…

Sonra düşündüm; ben de bastırıcam bu tür tişört.

“Arkamda bir şey yazmıyor” “Aferim”

veya

“Böyle tişörtün olsun isterdin di mi?” “Evet” gibi

118

Artık bildiğimiz tıraş bıçaklarımı atın gitsin! Ben attım, artık 9 bıçaklı diyafram ile tıraş oluyorum!

117

Otobüste uyuyan insanlar olur, ben de uyurum bazen. Cam kenarında otururlar hep. Otobüs içinde işte bu “otobüste uyuyan insan” kadar beni rahatsız eden, tedirgin eden hiç bir şey olamaz. Olur ise o da benim yanımda oturan insanın “uyuyan insan” olmasıdır. Bir an uyanıp “Lağğn cüzdanım nerde?!” gibisinden bir şey deyip bana soru işaretleri dolu bir bakış atacak diye çok komik bir paranoyam var. Onun dışında uyanıp durağı geçtiğini fark etmesi, ancak karizmayı bozmadan “kalkabilir miyim” deyip gayet sakin bir şekilde inmesi, inince de “napcam lan şimdi” diye sağına soluna bakması da çok rahatsız eder beni. Benim başıma bir kez falan geldi halbuki, çok pis bir şey. O yüzden yanımda otursun oturmasın “otobüste uyuyan insan” gördümmü içimden “lağn uyan abi nolur bak durağı falan kaçırcan bak…” gibi şeyler geçiyor kafamdan, rahatsız oluyorum. Gözünüzü sevem cam kenarına oturmayın ya!


116

Yürüyorum, önümdeki bay/bayan kolunu öyle bir sallıyor ki bana çarpacak diye yaklaşamıyorum. Sevmiyorum ben bu insanları! Ne bicim insansınız siz ya? İnsan yürürken çevresine dikkat eder, sen yürürken yanından saniyede ortalama 5’den çok kişi geçiyor ve sen tasasız gibi elini 45 dereceden gayet fazla bir açı yapacak kadar rahat sallıyorsun. Ya birinie çarpsa o el? Hayır çarpabileceği yer de insan vücudunun affedilir bir yeri de değil ki! Anladın sen… O ellerinizi gövdenizden fazla uzağa sallayamayacağınız şekilde tasmalamak lazım. Tam dayaklıksınız ha…

115

Flickr’da Orhan Okay var. Ya Merve’nin sayfasından onu ya da Merve’yi onun sayfasından gördüydüm. Bu insanlardan birini bulmamda diğeri bir şekilde bağlantılı işte, neyse…

Bu insan “daş” gibi fotoğraf çekiyor! Sonra bir tonlama yapıyor o daş gibi foto yumuşak tonlarla daha bir daş oluyor =) Zaten Mimar Sinan Grafik mezunu diye hatırlıyorum. Eğlenceli birine benziyor, kendi portrelerinden belli, portresini çektiği insanların yüz ifadelerinden belli.

Sonra birden kayboldu, sildi kendini flickr’dan veya silindi bilmiyorum. Üzüldüydüm lan. Harbi bak. Adam güzel çekiyordu, zevkle bakıyordum fotoğraflarına. Baya sonraları tesadüfen yine Merve’nin contactlarında gördüm “Redline+” adıyla küçücük fotoğraf ta olsa hemen tanıdım, ekledim, hoş gelmişen dedim =P Ayrıca kendisi reklam meklam, grafik tasarım masarım ajansı falan kurmuş galiba birkaç arkadaşıyla, o işi yapıyor. (Hep kesin olmayan bilgilerle konuşuyorum, kendimden tiksindim)

http://www.flickr.com/photos/redlineplus/
(Bu arada ben sevdim baya bu “Fotoğrafçı incelemesi”ni)

114

Dolabı açtım, geçen gittiğimiz piknikten kalan kola ve fanta var, pek içmeyiz ikisinide. Dedim “şimdi bunların asidi kaçmıştır içilmez, maden suyu mu içsem?”. O an ampül yandı; sadece kolaya maden suyu katsam seyrelip tadı bozulabilirdi fakat ikisini karıştırıp üstüne maden suyu ekleyince güzel olabilirdi. 1’e 2 kola-fanta yaptım, 1 şişe de maden suyu kattım. Seyrek gözüküyordu fakat tadından pek bişey kaybetmemiş üstelik yeniden asitli olmuştu eheh…

Birazını içtim sora öeh dedim döktüm…

113

112

Ben: Aboğ! Ayıp etmişiz arkadaşa, kalbini kırmışız. Bu arada oköptmbye'ı da biliyomuş haa. Hiç kusura bakma yavrim sevmem ben böyle işleri, panelden de kapattım senin iletişme özelliğini. Adam gibi görevini yap!
=)

111

Ey Flickr ahalisi! Değerimi anladın anladın, anlamadın annemin fotoğraf paylaşım sitesine çekip gidecem ona göre!

110

Hijyenik ped reklamlarından tiksindiğim kadar hiçbir reklamdan tiksinmem. Erkek olduğumdan değil bayan olsam kesin daha da tiksinirdim lan. O ney öyle yapmacık yapmacık “bunu kullanın aha bu reklamdaki kız gibin mutlu, huzurlu olacağınız” tarzı mesajlar yada en tiksindiklerim erkeklere yönelik replik içerenleri falan. Televizyondan nefret ediyorum bunlara denk gelince.

Bir de 100 metreden görünce tanınabiliyor bu reklamlar. Mesela otobüsteyim, taktım kulaklıkları uykusuz okuyorum. Bir ara başımı kaldırdım televizyonda bir kız, böyle hopluyor zıplıyor, ata biniyor, merdivenden kayıyor falan… 5 sn baktıktan sonra “aha kesin ped reklamı bu” dedim, öyle çıktı tabiî ki. “Ulan burada bile peşimi bırakın” dedim…

(14:06’da başlamışım yazmaya şuan 15:19, 10 tane yazı yazdım bu süre içinde. Baya birikmiş içimde…)

109

Slm, nbr, ok, bye gibi kelimeleri kullananlara feci kıl oluyorum! Hele selam kelimesine her türlü haliyle, selam ne lan? Selam’a nasıl bir cevap bekliyorsunuz? Hele selam’a selam diye karşılık verenler var ki…

Sanal ortamda bu tip şeylerle konuşan insanları önce ıslatıp sonra hortumla döverek kızartmak, ardından budaklı meşe odunuyla kulak memesi kıvamına gelene kadar dövmek istiyorum.

Hayır bide bazı kuzenlerim de kullanıyor bunları, kan bağım olduğundan kendimden de tiksinmemi sağlıyor adamlar! Silemiyorsun da…

Ben de bunlarla dalga geçmek için kullanır oldum. Bu arada “.k”, ok’un sansürlü hali oluyor, bok’a çağrışım yapmasın diye =)

Sakın ola benle konuşurken bunları cümle içinde kullanmayın adam gibi Türkçe yazın!

.köptmbye

108

Sardalyeler vardı(sardalya diye biliyordum, doğrusu ye ile bitiyormuş), hala da vardırlar. Özledim! İlk Tokat’ta “enee ne ki bu, alalım mı?” diye aldırtmıştım. En son Ankara’ya geldiğimizde de almıştık, o zamandan beri unuttuydum varlığını, geçen aklıma geldi. Ben böyle canım sıkılınca dolabı açarım “slm nbr, ne var ne yok” diye bakarım öyle, atıştırcak bişi varsa hemen dalarım. Bu sardalye şeysini de bu yüzden çok severdim, her seferinde ağzıma kolayca atacak bir şey konumundaydı. Özledim…

107

Tuvalette ellerimi yıkadıktan sonra ıslak ellerle merdivenin korkuluklarından tutundum, böylece orayı tutan herkesin elleri ıslanacak, iğrenecek, tiksinecekler nihahaha…. Bir şey olmaz lan ellerimi yeni yıkadımdı…

106

Dershanenin merdivenlerini bir deterjanla siliyorlar ama ne deterjan! Çocukluğumuzun kabusu Roche’un o beyaz antibiyotiği gibi kokuyor. Hani vardı ya toz halinde geliyor şişede sonra onu sulandırıyordu analarımız, aynen öyle. Nasıl bir deterjansa artık. Deterjanlığından da şüphe ediyorum aslında…

105

Önceleri neden bu çocuklar dışarı çıkıp oynamıyor lan diye sinirleniyordum kendi kendime. Hemen odamın penceresinden karşı siteyi görüyorum, güzel bahçesi var fakat 1 tane çocuk çıkıp oynamıyor yahu! Neyse bu yaz döneminde bir ara baya çıkıp oynadılar, bizim apartmanın önünde falan da oynuyorlardı. Baya baya gürültü yaptılar ama kızmadım. Niye kızayım ki ben istiyordum dışarı çıkıp oynamalarını!

Bu aralar yine gözükmüyorlar, kesin dışarıda olanları evdekilere anlatmış, evdekiler de dışarıya çıkmalarını yasaklamıştır falan. Hayır çıkmak isteyen çocuk da dışarıda arkadaşı olmadığı için çıkamıyor ki, böyle bir kısır döngüye giriyor olay. Ben o dışarıda oynarken edindiğim deneyimlerimi, yeteneklerimi hiçbir yerden edinemezdim.

Ben bu ailelere kızıyorum! Çocukların gelişiminde dışarıda oynamak en önemli şeylerden birisi bence. Sizin onları dışarı çıkmaya teşvik etmeniz gerekiyor. Ha küfür falan mı öğrenirler diye korkuyorlar? O küfürlerin alasını isteyerek gönderdikleri özel veya devlet okullarında alasıyla öğrenecekler eninde sonunda. Onun kaçışı yok, yalnız onları kullanmasını engellemek ailenin elinde.

Nerden geldim lan bu konulara şimdi eheh… Sonuç olarak çocuğum için endişeliyim lan! Dışarıda rahat rahat arkadaş çevresiyle oynayamayacak diye endişeliyim…

104

Merve’nin blogunda çalan bir parça vardı, o kadar tatlı o kadar sebepsiz yere sırıttıran bir şarkı ki, o kadar =) Flunk’ın On My Balcony’si o şarkı. Kesinlikle dinlenmeli!

Flunk ise ap ayrı bir grupmuş. Feci süper tatlı bir bayan vokali var, mesela balcony de kelimeleri öyle yuvarlıyor ki yanımda olsa “eneeeğm yirim seni” diye sarılırım kadına. Diğer şarkılarında da ses tonu o kadar olmasa da çok güzel. Bir de erkek vokali var, o da iyi, uyuyor bayan vokale…

3 albümlerini de indirdim bir çırpıda, 52 parçadan 23ünü beğendim, Morning Star albümünün de tamamını. Mirve’ye teşekkür ediyorum Flunk’ı keşfetmemi sağladığı için.

Çok datlılar len! Yirim =)

103

Karşısında saatine bakan bir insan görüp de o an saatin kaç olduğunu merak etmeyen insan var mıdır merak ediyorum.

102

Sabahın 9’unda Kızılay’da el ele dolaşan sevgili görmek şimdiye kadar yaşadığım en garip duyguları yaşattı bana. Sabah 9 lan!

101

İnsanın sadece bir “kulak kabartma” hakları var bence. Onu da kabakulak geçirdiklerinde kullanıyorlar ister istemez. Bu deyim de olayın “tek seferlik” oluşunun kuyruk acısından çıkmış hatta. “Kulak kabarttım da…” diye başlayan cümleleri ciddiye almayın, fasa fiso onlar.

100

Eneee 100. yazıdayım! Evet bu “ne oldu ne bitti” yazısı…

İlk önce kim okuyor ondan bahsedeyim. 1.Harun, 2.Ece, 3.Merve, 4. Kuzenim Esra. Blogu yok Esra’nın link veremedim o yüzden =)

Anket başlattım mesela, 4 kişi oy verdi. Bundan da anlıyoruz ki takipçilerden biri bile vermediyse +1 kişi ziyaret etmiş sayfamı ahahah…

Sonra efendim bu temayı seviyorum fakat sevmediğim yönleri de yok değil ama. Değiştireyim dedim, daha güzelini bulamadım geri buna ( Thisaway (Green) ) döndüm.

Efendim, şimdi bu yazdığım yazıları da tagleyip düzenlemek, gruplamak falan gerekiyor. Çok üşendiğimden yapamadım hala. Ayrıca bazı yazdığım yazılar daha anlamlı olacak. Mesela 92. yazı. Yapmadığım bir şey, yapmış gibi yazdım. Dahası gelecek bu tür yazıların…

Böyleyken böyle, 150. yazımda “teknik sırlar kuşağı”, “ne oldu ne bitti”, veya bildiğin “150. yazı”da görüşmek üzere.

.köptmbye

99

Son zamanlarda her şeye yabancılar oldum. Buna bağlı olarak adeta bir tespit insanı oldum. Geliyor ara sıra böyle, paso tespitlerde bulunurum… İnsanları düşünüyorum mesela; ne garip varlıklar lan. Böyle dişileri var bunların, hamile kalıyorlar. Sonra karınlarında insan yavruları taşıyorlar, onlar içerde hareket ediyorlar falan. Ne ilginç dimi? Bir erkek olaraktan böyle bir duyguyu hem merak edeceğim mesela. Gerçi yaşamak istemem ama… ilginç yani lan, kımıl kımıl şeyler böyle =)

98

Profilimi düzenledim geçende. Doğum gününü de yazınca astrolojik yılı da gösteriyormuş. Dragonmuş benimkisi. Ne işe yarıyorsa artık. Hem akrebim hem dragonum falan… Meğersem eklem bacaklı uçan sürüngenmişim.

Bu arada akrep burcu olmaktan feci gurur duyarım. Özelliklerini geçtim, en basitinden millet ben yayım, ben oğlağım ben balığım, kılım, yünüm derken ben “akrep”im diyorum. Hepsinden daha karizma, daha ürkünç, zehirli falan, ego patlaması yaşıyorum adeta =)

97

Hani küçükken baş ve işaret parmaklarını bileştirerek yuvarlak yapıp ellerimizi de ters çevirip o yuvarlakları gözlerimize gelecek şekilde maske yapardık ya… İşte onu ilk yapabildiğim zamanki mutluluğumu unutamadım hala!

96

Empati duygumu geri kazanmışım! Fakat bunu fark etmek de pek iyi olaylar veya diyaloglar ile olmadı.

95

Gece yatmadan önce bir şeyler atıştırmak için mutfağa gidip Cnbc-e’yi açtığımda sarı ekranda “+ bilmem kaç” veya “şiddet” gibi izleyici kitlesi logolarını görmek kadar hiçbir şey mutlu edemez beni. Hele ki o ekranın ardından CSI veya Cold Case efendime söliyim Without A Trace falan çıktımıydı gece gece dadından yinmiyor…

94

Hakkari’deykene daha “ilkokula yeni başladım” yaşlarındayım, lojmanların önünde oynuyoruz. Arkadaş balkondan bizimle konuşuyordu herhalde, o anda birden boş olan dairenin camından içeri bir şey girdi, kırıldı cam tabi. “Lan lan noluyo olum neydi o kuş muydu uçak mıydı?” diye şok olduk, e “anaokulunu yeni bitirdim” yaşlarındayız tabi şok olcaz. Nasıl olurda yukardan bir cisim gelir üstelik boş olan dairenin camını kırabilirdi? O daireye girip içeri neyin girdiğini öğrenmeyi çok istedim, hala da ukdedir içimde.

Sonradan teoriler üretmeye başladık; taş olamazdı çünkü direk yukardan geldiğini görmüştük az çok, sonra meteor olabilirdi belki! En çok bu yüzden o daireye girmeyi istemiştim. Birsürü böyle teorimiz vardı, sonraları unuttuk gitti ama bazen düşünüyorum acaba neydi lan o? Bu arada nerden geldiyorsa aklıma bilmiyorum…

93

Sınıfta oje süren kızlar/bayanlar var. Kokutuyorlar sınıfı, tasasız gibi sürüyorlar dırnaklarına boyayı. Hiç düşünmüyorlar ki “ulan bu kokuyor gideyim hiç değilse başka bir yerde yapayım” diye. Hadi kızları anlarım lise de yaparlar, dershanede yaparlar ama Kpss kursundaki koskoca bağyan bile yapıyor bu işi sınıfta. Demek ki neymiş? Topluluk içinde kokuta kokuta oje sürmenin yaş ile alakası yokmuş. Hayır o değil canım çekiyor!

92

Kimliğimin arkalı önlü fotokopilerini çektirip sipirallettim.

91

Nil’in dolmuştan son inen olma hikayesi vardı. O hikayeden sonra dolmuştan son inmemeye dikkat ettim hep. Çünkü çok feci dalga geçmiştik kızla. Ben de o duruma düşmemek için hep kastım dolmuştan inerken.

Ancak bugün ne oldu? Anlamadım işte ne olduğunu! Bir baktım benden sonraki kişiye kaptırmışım sonuncu inmeme şerefini! Moralim bozuldu biraz. Neyse ki katafalk çalıyordu metronoma ayarladım adımlarımı, unuttum gitti…

90

Kızılay’a giderken belediyenin temizlik görevlilerinin süpürgeleri dikkatimi çekti. Yılların el yapımı çalı süpürgelerini bırakmışlar aynı tasarıma sahip plastikten süpürgeler kullanıyorlar. Nedir abicim paraya kıymaya mı karar verdiniz de mi çalı süpürgeleri bırakıp telleri daha sık daha kaliteli olana geçebildiniz? Hayır iyi daha güzel temizler onlar da çalı süpürgeler de bir başkaydı be abi.

89

Bizim evden caddeye çıkmak için yokuş çıkıyorum. Senelerdir çıkıyorum ama bugün fark ettim çıkarken ister istemez öne eğiliyorum, nefesim yetmiyor bazen falan… Yani hızlı da çıkarım genelde, pek zorlanmam ama yaşlandım mı nedir. Hele soğuk havalarda o soğuk burnumun içlerinden ilerleyip ciğerlerimi yakmıyor mu! O zaman “Ankara’nın Dikmen’i” diyorum hep =)

88

Otobüs yolculuklarımda genelde 42 numarada oturuyorum. Neden bilmem ama bilet alırken 42 boş mu diye soruyorum hep.

87

Saçlarımı çok seviyom lan =) Dalgalılar aslında ama hiç taramıyorum, bide kabarmasın diye bukle köpüğü kullanıyorum böyle iyice gıvırcık oluyom ehehe…

86

Hayır efendim, kendimi durduracak değilim! Burada format kaygısı taşıyacaksam o zaman formatın ağzına sıçramış olurum ki.

Birkaç şeyden bahsetmek istiyorum şimdi. Ben yorum fakiri bir insanım gibi geliyor bazen bana, böyle okuyorum veya bakıyorum, feci hoşuma gidiyor ama dışarı gık çıkmıyor abi. Hayır beğendiğimi bir şekilde dışa vurayım istiyorum, yapamıyorum. Ha “ay çok güzel, çok sevdim, bik bik” gibi saçmalamak da istemiyorum ki. İçimde kalıyor genelde…

Feci uykum var bu arada. Kapiçino (ilk defa yazdım galiba bu kelimeyi) varmış bide çikolatalı kayfe. Kapiçikulata yaptım bende uykum kaçsın, uyuyup da düzenimi bozmuyum falan diye. Kesmezse yarım bardağa 3 kaşık kahve atıp fondip yapıcam beybi.

İşte böyle bir kelimeyi ilk kez yazdığını fark etmek çok garip aslında. “Oha bu böyle mi yazılıyormuş lan, eneee” diyorsun falan… Garip duygu…

Dediğim gibi bukadar yazasım varken kendimi durdurmam saçma ki… Yani saçmalasam bile saçma ki…

85

Çok mal durumdayım şuan aslında. Yol yorgunuyum, uykum var mı yok mu karar veremiyorum. Adana’ya gidiş gelişlerimde Yeni Adana’yı kullanıyorum hep. Gidişlerimden memnun olsam da dönüşlerimden pek memnun olmazdım. Bu sefer gayet memnundum. Ne klimalar çok soğuktu ne de muavinler kıllık yaptı. Ayrıca gayet güzel uyuyarak geldim paşa paşa.

Otobüsten indim, buz gibi kupkuru Ankara’mın havasını çektim içime, mutlu oldum lan =) 2 günlük alışık olmadığım yoğum nemden sonra mis gibi geldim evime. Uyuyayım dedim, uyuyamadım. Zaten savaş çıkmış 2 günlük yokluğumda!

Birde paso blogumla uğraştım soğudum soğuycam o derece uğraştım. 10 yazı ard arda boru değil. O yüzden uzun bir süre baş baş =)

84

Bayan vokalleri seviyorum lan. Tori Amos mesela, hiç bir vokal benim için bu kadar değerli değildir. Seviyorum lan kadını, çok tatlı huzur veren bi sesi var, ayrıca kızıl ehi =)

Sonra Özge Özkan var Catafalque’ın vokali. Archangel’s Touch parçasını ilk dinlediğimde sesine kulağıma inanamadım! İnsanın içine işleyen süper ötesi tatlı bir sesi var yahu. Sonra Butterfly Inside da daha bir tatlı ton vermiş sesine, dinlerken kendimden geçtim. Bu arada “katafalk gotik gurup lan, gotik misin sen” diyene kafa göz dalarım!

Bunlar dışında Vega’nın vokalisti var güzel biraz, sonra Lacuna Coil’inkini de çok severim ki… vardır daha başka…

83

Lan lan! Çok eski bir duyguyu yaşıyorum şuanda; "internet cafede sıkışıp da tuvalete gidememek" =) Evet beybi, benim için çok eski ve özel bir duygudur. Lisedeyken okulu kırıp veya dershane çıkışı cafelere gidişlerimde çok yaşamışımdır bunu. Ancak onların tuvaleti çalışıyordu buranın çalışmıyormuş, ne bok yicem ben 23'e kadar beybi? Artık otobüs garına kadar tutacaz ne diyem mahmut mu diyem?

82

Yahu Ekşi sözlükte hala çaylağım ben! Onay bekleyen çaylak da değil, 10 entrysini tamamlayamamış çaylağım! O 6.yazıdaki İzmirli insanla tanıştığım sözlükte çok pis yazardım ben. Sonra sözlük kapandı ben bu sözlük olayından öyle bir soğudum ki kaç ayda ancak 5 entry girebildim. Zaten tüm her şeyimi sevgili bloguma döktüğüm için oraya da pek bir şey kalmıyor, hadi onu geç sözlük formatında cümle kuramaz oldum. Özlüyorum aslında lan! Tekrar aynı formuma karışabilsem keşke...

81

Hani MerFee vardı ya Flickr'da, profiline baktım öylesine, bir link gördüm blogu varmış meğersem. Ocak'tan beri de yazıyormuş meğersem. Fotoğrafları gibi çok da eğlenceli hem. Otobüsümün kalkmasına 2,5 saatim varken vakit geçirmek için süper oldu valla.
Almanya'ya gelmişiz meğersem =P

80

İkidir rüyamda makine inceliyorum ama makinenin vizörü çok salak. Böyle baktığında pozometre değerlerini görmek için biraz yukardan bakman gerekiyor ama o zaman da kadrajı göremiyorsun falan. Hem makine de D40'dı heralde ehehe. Hatta Kutay vardı yanımda da.

O değil iki kez neden gördüm ki aynı rüyayı? İki kez aynı rüyayı görmek ne demek ki? Asıl o değil makine neden D40 ulan? Yok abi ben bu vizör olayına baya taktım...

79

Lise'de Beril diye bir kız vardı. Tüm diğer ilginçliklerini bir kenara bırakıp tek bir özelliğine değinmek istiyorum; “Ram” yetmezliği! Evet bildiğimiz ram, böyle bilgisayarlardaki geçici sanal bellek var ya, o.
Aslında konuyu tüm öğrenim hayatım boyuncaki (boyuncaki'nden başka kelime kuramadım lan) gözlemlerimi Beril üzerinden aktarıcam.

Konu gayet basit, hoca bir şey yazdırıyor herkes gayet güzel yazarken bu kız hep geri kalıyor. Neden? Ram’i yetmiyor kardeşim. Kısa süreli x kadar bilgiyi aklında bir süre tutabiliyor fakat x+y ye çıktımı bilgiler, ya da hoca birazcık hızlı söyledi mi veya kız biraz geç kalsa yazarken hemen "ay bidakka" diye çığırıyordu. Sonra etrafından gelen "hep geç kalıyorsun ama bıdı bıdı…" tepkilerine laf yetiştirirken "overflow" oluyor arkadaş, tümden gidiyor aklındakiler de....

Şimdi bunun nedeni bu sevgili arkadaşımızın x değerinin normalden az olması. İnsan beyni belirli bir zaman için ortalama 7 değişken saklayabiliyor diye biliyorum. Şimdi beril'de bu 3 desek sınıf genelinde 5 desek her şeyi daha iyi anlamış olursunuz. Yani iddia ediyorum ki insan beyninde de ram vardır!


Not: Evet "iddia ediyorum" serime de başlıyorum yavaşan. Ayrıca yazının sonunu getiremedim, saçma kapadım biraz =)

78

Sakarya caddesindeki ağaçlar canlı değil mi şimdi? Döverim olum sizi! Ağzınıza sıçrarım lan!
Kimisinin susuzluktan yaprakları yanmış,yarısı kurmuş kısmen ölmüşler, kimisi tümden ölmüş zaten. Yazık olum canlı lan onlar! Suluyoruz ayağına ne döküyorsunuz köklerine? Ya da suluyor musunuz? Dikkatli bakın Sakarya’dan geçerken, kaç tane "sağlam" ağaç göreceksiniz...

77

Adana'da duvarlara "ADS"(Adana demir spor) yazıyorlar paso. Başkaları da bunların sonuna "L" ekliyorlar paso. Bildiğimiz ADSL'den başka bir anlamı var mı bilmiyorum ama her görüşümde "ÇARŞI" yazılarının "PİÇARŞI" olarak değiştirilmesine benzettim paso. Ne bilim saçma işler ki…

76

Adana’dayım ki ben. Yaz okulunun finaline geldim, 5 yıldızlı ordu evini bırakıp gittim yurda yerleştim. Neymiş efendim “çok geriyormuş öyle lüks yerler beni” mazereti üstünden “saçlarım uzadı olum almazlar şimdi, kestirmem de artık” bahanesiymiş.
Bu ne sıcak olum lan? Bu ne nem lan? Hayır bide yurdun en üst katındayız, esiyor ama saf nem esiyor lan! 1 günde özledim Ankara'mın kuru havasını. Ha birde ordu evindeki 37 ekran televizyonu. Televizyonsuz zaman geçiremiyorum ki.
Finalin nasıl geçtiğini bilmiyorum ama hocayla konuştum bana yetecek notu verecekmiş, çok feci mutlu sevindim lan! Verin elinizi öpem hocam falan...
Sonra o heyecanla eşyaları aldım, çıktım yurttan gittim "otbüs yazaaane"sine. Lan? En erken otobüs 23:30 da varmış. Arkadaşla buluştum yemek yedim, şimdide internet cafede bu satırları yazıyorum. (Pis geyik yapmak güzel ara sıra)
Hayır o değil 1 tane fotoğraf çekemedim, yine gece yolculuk yapıcam yine çekemiycem ki...
Bu arada bu cafenin koltuklar da şahaneymiş. Böyle arkaya doğru baya yayılabiliyorsun güzelce eheh.

Gelelim birkaç teknik konuya.
En kısa zamanda sayfanın temasını değiştiricem. Bu ne olum böyle paragraf için boşluk bırakıyorum yayınlanınca kayboluyorlar. Temadan değil de neyden bu?
Sonra bu "kim yazsın" olayı yemedi, yapacağımı sanmıyorum. Böyleykene böyle...

75

Eveeet yeni bir bölümün temelini atıyorum! “Kim çizsin?”

Böyle komiklikler geliyor bazen akılcığıma, fakat sözle anlatılacak cinsten değil. İlla ki çizerek karikatürle falan mimiklerin gösterilmesi lazım, o zaman tam anlamıyla anlatılabilir. Malum ben de o konuda yeteneksiz olduğum için yazdıklarımı biriktirecem, ardından bunlar çoğalınca bir başlık atında toplayıp büyük ihtimal uykusuza göndericem. Bakalım nasıl olacak, ne tepki vericekler eheh…

74

Pekiştirme sıfatlarlarını bir an için “Tepiştirme Sıfatları” olarak anladım. Hoşuma gitti ama haa.. Sonra Ad aktarmasını bilerek “Adak Tarlasına” çevirdim, kedimce eğlendim. Hem ulamadan yararlandım bunu yaparken yaa yaa…

73

İstanbul’dan dönüş yolunda ayçiçeği tarlalarında bir çiçek bile güneşe bakmıyordu! Acaba dedim susuzluktan mı güç bulamayıp bakamıyorlar dedim. Ankara’ya geldim, birkaç ayçiçeği gördüm onlar da aynı şekildeydi, kıllandım.

72

Geçen otobüs koltuğunun arkasında bir yazı gördüm. Merve yazmışlar ama nasıl yazmışlarsa okumaya çalışırken “Marduk mu yazıyor lan?” dedim birden, o derece garip yazmışlar. Sorun bende değil yani…. Ehemehe…

71

Geçen otobüs gelmesini bekliyoruz. Karşıdan gelen otobüste “Ölüm Sitesi” diye bir şey okudum, “Oran Sitesi” imiş meğersem, bak sen.

70

Eski arkadaşlarımı bulmak için facebook hesabı açtım baya önceden. Halbuki ara yüzünden falan tiksinti gelmişti daha ilk girişimde. Açtım baktım baya, hatırlayabildiklerimi bulmaya çalıştım bulamadım kimseyi. Sonra yine baktım bir ismet’i buldum ama emin olamadım o mu değil mi diye. İsmet benim Tokat’taki en yakın arkadaşımdı.

Kimseyi bulamayınca kapatmadım da hesabı belki birisi beni bulur diye. Geçen aradım o emin olamadığım ismet’miş meğer, ekledim msnde konuştuk biraz falan. Pişman oldum lan. Ne gerek vardı olum kafandaki adamın eşek kadar haliyle tanışmaya? Küçük kene kıl olduğun yönleri daha da beter olmuş. İyi ki diğerlerini bulamamışım diyorum.

Ha aam bulmak istediğim ortaokuldan Ceren var. Çok değişik bir kızdı o, merak ediyorum nasıldır ne yapıyordur falan.

Bu arada açık hala hesap eheh…

69

Midye var ya, aslında iğrenç lan! Hayvanla alıp veremediğim yok, çok severim aksine. Yeme şekli itibariyle iğreniyorum. Hatta öyle ki midyeci tezgahı önünde salak gibi dikilip bir kabuğu kaşık olarak kullanan limon suyu yanaklarına bulaşan bir adam düşündükçe nerden başladım lan bu yazıya diyorum. Demin dedim, evet. Kötü oldum yeter bu kadar.

68

Asker abi nedir? Neden abidir? Çünkü abi yaşındadır, ona abi demiyorsan onun yaşındasındır, düz mantık.

Asker abi benim için candır, ciğerdir. Her asker çocuğu için öyledir, olmalıdır. Benim en sevdiğim yanları “askey abi fazla mermin var mı?” sorusuna ne yapacaksınız falan diye sorduktan sonra direk çıkartıp bir “dal” G3 mermisi uzatmasıdır. Evet sorardık böyle, ilk okul 1 e yeni başlamıştık lan! Oradaki “fazla” ise kimi asker abilerin veremem sayılı veriyorlar bize diye geri çevirmesindendir. İstememizin nedeni de çekirdeğini çıkartıp barutunu incecik çizgi halinde döküp yakmak, kovanı da arkasındaki “pirinç”i patlatmak için kazan dairesine inip kazana atıp patlamasını beklemekti. Her gün mutlaka yapmaya çalışırdık. Tabi Hakkari’deydim o zamanlar, hey gidi…

Sonra asker abi hoş sohbettir, bizim yaşımızdakiler için değil tabi. Bize iyi davranmaya çalışırlardı hep, tabi komutan çocuğu olduğumuzdan falan genelde eheh.. Evet, çok özlüyom kerataları. Onların yaşlarına geldim sayılır lan! Ama içlerine onlardan biri olarak girince yine sevmeye devam eder miyim bilemiyorum.

67

Ne zamandı hatırlamıyorum, Öz Gazi Antep te döner aldık oturuyoruz Harun, Ben, Kutay bir de Haydar. Ben almadım bir şey kutayın fotoğraf makinesiyle oynuyorum, böyle yoldan geçen milleti falan çekmeye çalışıyorum. O sırada garsonlardan birisi “ onda gece görüşü de var mı” diye sordu. Lan? Şimdi “eheh yok abi ne yaptın sen olur mu bunlarda gece görüşü” falan desem adamı küçümsemiş gibi olcam.

Şimdi bu gece görüşlerinin çalışması için de özel bi tüpleri oluyo falan, öyle bir bilgi geldi aklıma. “yok abi onun için böyle tüpmüp…..” falan diye baya baya cümle kurdum makineye bakaraktan ama cümlenin sonlarına doğru “ne diyorum lan ben” dedim kendime. Harun’a baktım o da aynı şekilde düşünür gibi bakıyor, Kutay falan da… Garsona baktım yan masayla ilgileniyor dinlememiş bile beni! Daha da rezil olmayım diye “ama gece görüşü de olsa güzel olurdu ha” falan diye bitirdim, etrafı çekmeye devam ettim…