399

Trabzon’a geldiğimden beri sivrisineklerle boğuşuyorum. Bir de çok seviyor bunlar beni. Öyle böyle değil hem de. Mesela aynı odada gelir bana saldırırlar, pike yaparlar falan. Sabah uyanırım 3-5 yerimden ısırılmışım başka kimseye dokunmamışlar.

Ben tabi bana olan bu sevgilerini onları öldürerek geri ödüyorum. Aslında börtü böcek öldürmeyi sevmiyorum. O da canlı lan, ölürken ne hale geldiğini tam göremiyoruz diye acımayalı mı? Bir yandan da hayranım hayvanlara ha. Havadayken bir görüyorsun tam elerini hazırlıyorsun vurmak için o an çat diye kayboluyor. Hatta tutturabilsen bile elinin havası yüzünden ezilmekten kurtuluyor falan. “Ulan bir gün bunlardan birisini kanımı emerken izleyebilirsem onu öldürmüycem” demiştim. 2 gün önce ayak bileğimde 5 ısırıkla uyandım. Ertesi günü bilgisayar başında otururken 5 tanesini peş peşe öldürdüm. Öldürdüklerimin hepsi toktu. Zaten tok olmasalar gözükmüyorlar işte. Sonra kalktım televizyonun başına oturdum. Bir tanesi de ara ara suratıma pike yapıyor sonra kayboluyor. Sonra bir daha gözüktü, ben elimi kaldıramadan zzip diye sağ başparmağımın eklemine kondu. Lan en son bir yerime sivrisinek konduğunu gördüğümde küçücüktüm, okulda öğrettikleri yüzünden beni sokarsa sıtma olurum diye korkup nasıl emdiğini izlemeye korkmuştum. O an bir heyecan bastı ama konduğundan değil konduğu yer yüzünden. Bilen bilir eklemden soktuklarında oranın kaşıntısı daha pis oluyor. Neyse artık katlanıcaz dedim.

Soktu iğneyi, 15 saniye falan geçti, ben zannediyorum ki hiç bir şey hissetmiycem. Baktım öyle mal mal duruyo, emdiği de yok, yaklaştırdım yakından inceliyorum. Sonra emmeye başladı, kan arkasında toplandı falan. Arada da South Park’a bakıyorum, tam zamanında geldi soktu hayvan. Sonra birden bire sanki hiç bir şey olmamış gibi uçtu gitti.

Bir gün sonra birini öldürdüm, galiba oydu lan. Baya besiliydi. Kendi ellerimle beslediğimi tanımayacam mı? O değil de kasımda geldik hala günde 5 tane falan öldürüyorum lan bu ne böyle! Neyse ki bir haftaya dönüyorum Ankara’nın sivrisineksiz hava sahasına.

398

Filmleri, dizileri tekrar tekrar izlemeyi sevmem. Zaman kaybı gibi geliyor. Ancak yanımda birlikte izleyecek biri olunca izlerim.

397

Şöyle güzelinden bir telezoom lens alırsam bizimkilerden birini gizlice sabahtan akşama takip edip fotoğraflarını çekicem. Kötüsünden olsa da olur, yine çekerim. Sonra “olüm gün boyu peşindeydim ruhun duymadı lan” diye yüzüne vurucam fotoğrafları. Hatta böyle siyah beyaz baskı alıp zarfa koycam ki tam olsun ehehe…

Tanımadığım birini niye takip edeyim ki? Hadi ettim o fotoğrafları napayım, di mi?
Zevki olmaz…

396

Uzun rüyayı sonlandırabilmenin verdiği huzurla gözleri açmak kadar güzel bir şey yok.

395

Hiçbir partiye güvenememek çok acı bir şey lan.

394

Tarih derslerinde gelecek de işlenmeli.

393

Saç yok sakal yok pas parlak oldum. Sakal var, duruyor da yanaklar sinekkaydı. Saçlar da baya kısaldı. Baktım adam güzel kesiyor ses etmedim. Evdekiler bakıp bakıp sırıtıyorlar. Gönül ister ki uzatayım arkadan toplayayım ama öyle kontrolden çıkıyor ki beni ele geçirecek diye korkuyorum. Ne şekil alıyor ne bişey… Tam arkadan toplamaya 1 ay kalmıştı ki kestirmek zorunda kalmıştım. O zamanlardan bir fotoğrafıma baktım, bildiğin aslan yelesi lan. Nası yaşıyormuşum ben bunla dedim.

392

Ne zaman “not good enough” cümlesini duysam elime kırbaç alıp “Kıpşşş” diye şaklatasım geliyor, Marshall saolsun…

391

Silentium’u Kontes’in attığı Heart Unyielding ile tanıdım. Sonra “oha tüm şarkılarında bu bayan vokal varsa yenir ki bu” diyerek şarkının bulunduğu Sufferion: Hamartia of Prudence’ı indirdim. Evet, erkek ve brutal vokallerle karşılaşınca hayallerim yıkıldı ancak konsept albüm olması ilgimi çekti baştan sona dinliyim dedim. Zira bir grubu beğenip beğenmediğime herhangi bir albümlerini indirip baştan sona dinleyerek karar veririm. Bir iki şarkıyla olmaz o iş. Hem tutup tek şarkıyı da çevire çevire dinlemem.

Albüm evet, çok güzelmiş lan. Şimdiye kadar konsept albüm olarak dinlediğim sadece Blind Guardian’ın Nighfall in Middle-Earth vardı. Brutal vokallerle pek haşır neşir olmasam da hikayenin işlenişi, aralardaki kayıtların kalitesi, arka plan sesleri falan içine çekiyor lan adamı. Böyle oturup baştan sona dinlemek gerekiyor. Hatta peş peşe dinledikçe konuyu daha iyi anladıkça daha da sevdim. Sadece tek parçası dinlenecek bir albüm değil…

390

“jack of everything, master of nothing” sözünü duyduğumda bir hafta boyunca kafamda yankılandı durdu. Türkçede tam karşılığına gelen atasözü var mı bilmiyorum ama anlamı her şeyden bilip hiçbir şeyin ustası olmamaya geliyor ki bu benim.

Şu yaşıma kadar uğraşmadığım kıyısından köşesinden ilgilendiğim çok şey oldu, olmayanlarla da ilerde ilgilenicem. Sonuçta uzak durmam gerekenleri öğrendim ancak üstünde durmam gerekenlere de karar veremedim. Bu kararı insanın lise çağlarında verebilmesi gerekiyor ki ona göre üniversite okuyup sevdiği işi yapabilsin. En fazla yapabildiğim teknik konularda, mekanikte, el becerisi gerektiren şeylerde iyi olduğum ve sayısalda kötü olduğuma kesin karar kılmış olmam. “Teknikte mekanikte iyiyim makine mühendisi olayım ehe” desem matematik yok. Ayrıca bilgisayar teknolojileri ve programlama mezunuyum ama aynı şekilde hala sayısal yok. O halde nasıl mezun oldum?

E be adam madem sayısalın kötü ne diye lisede MF seçtin de böyle durumlara düştün? “O zamanlar kimse elimden tutmadı, geleceğim konusunda yol göstermedi” geyiğine girmem çünkü ben ilkokul 3’den beri “büyüyünce ne olacaksın” sorusuna “ya elektronik ya bilgisayar mühendisi” dediğimde “ama onlar için çok çalışmalısın, matematiğin iyi olmalı" cevabını almama rağmen hayattaki en kesin ideallerimden birisiydi. Sonraları bilgisayar ağır bastı tabi. MF’yi de başıma gelecekleri tahmin edip göze alarak seçtim. Ancak sürekli söylüyorum, söylemeye de devam edicem “MF yerine EA seçseydim kesin reklamcı olurdum!”. Neyse sonuçta bilgisayar programcılığına kapağı attım ancak açıkçası bir bok öğrenmeden mezun oldum, yaa.

Mesela şu aralar parça toplayarak kendi fotoğraf makinemi yapmaya uğraşıyorum, aradığım şekilde metal bulabilirsem sadece portreler için reflektör projem var, para bulursam çelik telle 6-1 zincir zırh yapıcam. Sonra malzeme temin edebilsem amatör roketçiliğe başlıycam, bir ara ekran kartıma su soğutma sistemi yapıyordum ki vakit ve nakit yetersizliğinden yattı. Yine param olsa da malzeme alabilsem, kuyumcu atölyesi kurup takı tasarımına girerdim. Öyle incikli boncuklu da değil, böyle kalıplı malıplı, eritmeli meritmeli, dövmeli mövmeli, emmeli gömmeli eheh… Bir de tuğladan ocak kurup, ham çelik alıp kendi kılıcımı yapmayı düşündüm ama ocak için yer bulamadım lan. Mesela 6-7 yaşındayken oyuncaklardan söktüğüm motorlarla asansör falan yapıyordum. Sonra 4 yıl içinde 5-6 farklı spor dalıyla uğraştım mesela. Aralarında en sevdiğim okçuluk oldu ki bu da aralarında en çok el göz koordinasyonu isteyendi, o yüzden sevmiştim. Okçuluğa devam etmeyi çok istedim de taşınınca yeni eve çok uzak kaldı lan… Değiştirmek demişken şimdiye kadar 4-5 okul değiştirdim. Tabi bunun hiçbir getirisi olmayıp sürekli uyum sağlamaya çalışmaktan mal oldum, tonla götürüsü oldu. Belki de temelim sağlam olmadığı için sayısalımın zayıf olmasının nedenlerinden biri de budur ha? Sadece izleyerek bu teknik konuları çok iyi kavrıyorum mesela. Beni ormana sal, sırf Ultimate Survival’dan gördüklerimle hayatta kalırım ki mesela. Bana malzeme ver, sırf OCC’de gördüklerimle motor birleştiririm ki mesela. Biraz kasar belki ama yaparım lan, ne ki eheh… Ortaokulda bu özelliklerimi pek bilmiyordum tabi, ablam önceden görmüş de aşçılığa ağırlık vermemi söylemişti. Kulak asmamıştım tabi, şimdi ne zaman salata yaparken doğradıklarımı televizyonda ustalardan gördüğüm şekilde hızlı hızlı aynı boyda dilimliyorum. İzleyerek öğrenebiliyorum demiştim eheh…

Kafede oturuyoruz, aklıma bir şey geliyor, anlatıyorum hemen karşımdakine “bak şimdi şunun için şöyle bişi yapsak, hatta şunlardan kullanılır yaparken haa, hatta…” diye hatta’ları uzattıkça garip garip bakıyor, he deyip geçiyor falan. Tanıdığım çoğu insanın aklına iğne deliği fotoğraf makinesinden yola çıkıp el yapımı kompak makine yapmak gelmiyor tabi. Gerçi benim gibi olan Harun var sadece. O da böyle ancak o da bilgisayar mühendisi, onun sayısalı benden iyidir ancak o da memnun değil ha…
İşte, ben bu tür şeyleri yapmaya yatkınken, bu yeteneğimi kullanmak için bir meslek seçmekte de başarılı olamadığımdan zaten mezun olduğum programcılığa ağırlık vermeye karar verdim. Yazıda neler anlattım sonunda ne söyledim görüyor musun?
Lanet olsun sayısala, lanet olsun yeteneğimizle değil de ezberimizle sınayan sisteme…
“Nalet olsun atom fiziğine!..”

389

Doğadan poşet çay reklamı çok “şey” olmuş. Konusu klasik, çoğu reklamda kullanılmış olan “tadıp tahmin etmece” üzerine, buradan kaybediyor bir kere. Üstüne de düzgün uygulamayıp mantık hatası yapıyorlar.

Şimdi ortada iki bardak var, altlarında neyin ne olduğu yazıyor, bilirkişi de bunları tadıp hangisi olduğunu tahmin etmeye çalışıyor işte. İlkini içiyor ve hemen kaldırıp bakıyor, tamam tutturdu demleme çaymış. Sonra ikincisine geliyor, bir bakıyor ki Doğadan poşet çay! Laaağn! Olum neyin reklamında oynadığını bilmiyonuz mu siz? Hadi diyelim söylemediler, sözleşmenizde falan hiç mi “poşet çay” ibaresi görmediniz? Birincisi demleme çıkınca ikincisinin ne çıkmasını umuyordun da şaşırıyorsun o kadar ha? Bu durumda o noter olayının inandırıcılığı zayıflıyor üstüne kahvedeki amcadan gelen yapay şaşırma “aaa” sı üzerine tamamen kayboluyor. Hadi orada noter var diyelim, çay içmeye mi gitmiş o noter oraya? Adamı gazırlar…

388

Bir gün Witcher oynarken çat diye ekran kartı bozuldu. Sonradan fark ettim ki meğersem kart çalışıyor ama anakart görmüyormuş. Ben de yeni kart almaya hazırlanıyordum ha. İyi ki fark ettim yoksa iki tane sağlam ekran kartı olacaktı elimde.

Neyse işte şimdi anakartın dandik bütünleşiğiyle idare ediyorum ama oyun falan oynayamıyorum tabi. Canım Oblivion, Fallout 3 falan çekerken Loreathan da iki yazıda bir Fallout 3 dedikçe daha da çekti canım. Dedim madem onları oynayamıyorum Diablo 2 yüklerim dedim. Daha tam oynayamadım ama ilk oynadığımdaki zevki alamadım sanki be. Çünkü aklım hep Sacred’a gidiyor oynarken. Diablo benzeri bir oyundu ancak oynanabilirliği daha iyiydi. Şimdi onu yükleyim desem çalıştırır çalıştırmasına da oyunun 2.sini çıkarmışlarken eskisini oynamak istemem, 2.sini de çalıştırmaz zaten.
En sona eski dost Heroes 3 kalıyor. Ankara’da olmadığımdan cdsi de yanımda değil. O cd olmadan yüklemem o oyunu. Orci Heroes 3 var olm bende, 3DO battığından ilerde koleksiyon değeri falan olur belki eheh. Neyse, zaten Ankara’da olsam anakartı düzeltmeye çalışırım.

Bu durumda ver elini Newgrounds.


Not:O değil de çok karışık oldu yazı, neyi nereye koyayım bilemedim. Yazı yazmayı unutmuşum resmen lan.

Not2: Anaaağm! Sacred 2’nin müzikleri Blind Guardian yapmış ya laaan! Şimdi çok pis oturdu içime ha… Neyse ki torrenti 20gb olmasıyla ekran kartım olsa da indiremeyeceğimden biraz rahatladım. 20gb ne lan?

387

Sonra, ahır kokusunu sevdiğim kadar marangoz kokusunu da severim ki.

386

Salyangoz kokusunu çok severim. Ancak o koku salyangozların bulunduğu yerdeki nemli çimenlerin kokusu mu yoksa salyangozların mı hiç bilemedim.