314

Ping diye ampül yandı kafamda yine. Bu sefer kontrplak kasalı, rangefinder vizörlü, plastik Kodak lensli bir şey olacak. En kasan şey de perdeyle deklanşör. Perde mekanizması lensle bitişik zaten de sırf deklanşörün nasıl çalıştığını anlamak için dandirik plastik bir makineyi söktüm, tam iki saat Sylar edasıyla inceledim, kafamdaki gibi nasıl yaparım diye düşündüm. Bu arada defalarca flaş tarafından çok pis çarpıldım ha, baya baya çarpıyo lan.
Şuan kafamdakini yapsam deklanşör bildiğin bir ipi çekip serbest bırakma ile çalışacak ama makineyi sarsacağından yeni bir şeyler düşünmek lazım tabi. Hem daha bunun filmini sarmak var sonra vizörün açısı doğru olacak şekilde yapmak var, flaşı var… Oha çok zevkli lan, ehe…

313

Hep imrenerek baktığım, hayalini kurduğum dijital slr makinelerden birisine 2-3 ay önce sahip oldum ancak şimdi çok büyük çelişkilerle boğuşur oldum. Analog slr kullanmış insan bilir, makineye yeni film takmak, en son makaradan çıkacak fotoğrafları daha kareyi çeker çekmez merak etmeye başlamak, filmlerin kendine has tonları, kokusu, makinenin metalinin soğukluğu, ağırlığı, sesi mükemmel şeylerdir, yaşamayan bilemez. İtiraf etmeliyim ki şimdiki aklım olsa dslr yerine ne yapar eder temiz bir tane Canon A-1 bulup alırdım.

Beni asıl çelişkiye sürükleyen eğer elimde aynı anda hem analog hem de dijital varsa filmi bitene kadar analogu kullanıyorum çünkü o daha çok zevk veriyor bana. 36’lık film de sanılanın aksine hemen bitmez. Fotoğrafı düşünerek çekmelisin, baktığın kadraj içine siniyorsa, tek bir film karesini o kadraj uğruna feda etmeye gönlün elveriyorsa basmalısın deklanşöre. Tüm filmi dandirik karelere harcayıp süper bir kare gördüğünde çekemeyince çok pis koyar yoksa.

Bir de fotoğrafı beyine çekmek vardır ki en çok zevki veren şey odur. Kareyi görürsün, makineyi kaldırıp vizörden bakarsın, pozu ayarlarsın ancak ya filmin yoktur ya da kareyi çekmeye değer görmezsin, deklanşöre beyninde basarsın. O çektiğin kare gerçekten çekmiş kadar zevk verir insana çünkü hem film harcamamışsındır hem de o kareyi sadece sen görürsün, hatırlarsın…

Şimdi dslr’a 50mm lens alınca da hala zevk alamıyorsam ona daha fazla masraf yapmadan slr almayı düşünüyorum. Fotoğraf zevk işidir, neden bana zevk vermeyen makineyi kullanayım ki? Ha yine yanımda taşırım film harcamaya kıyamadığım şeyleri çekerim falan ehehe…


Yazılarımda şimdiye kadar kimseye seslenmedim ama şimdi bu yazıyı okuyan, fotoğrafçı olan, olmayan insanlara sesleniyorum:
Eğer hala analog slr kullanmamışsanız bir an önce kullanmaya bakınız. “Kullanamam ben, karışıktır onlar bikbik” diye düşünüyorsanız, hiç de değiller efendim azcık kasarsanız gayet kolay kavrarsınız. Alışana kadar en fazla bir iki makaranız boşa gider.
En güzeli bir tane çalışır olduğundan emin olduğunuz Zenit bulun, hem daş gibi makinedir hem çoğunun pozometresi çalışmaz kendiniz hesaplarsınız pozu feci zevk verir. Ha ama daha iyisini bulabilirseniz onu alın tabi. Makine metal kasalı olsun ama ha. Metal iyidir, ağırdır, candır eheh… Bulamazsanız mail atın Ankara’da bulabileceğiniz yerleri söyleyeyim. Makara bitince fotoğrafçıya sadece banyo+tarama yaptırtın, iyi olanları sonradan bastırırsınız zira kötü fotoğrafı bastırmak çok pis koyuyor ha. Eğer dediğim gibi sadece içinize sinen kareleri çekerseniz fotoğrafın kötü olmasına ya pozlama ya da odak hatası neden olmuştur. Dübüratif’in A-1’iyle çektiklerimde hep odağı yanlış yapıyordum çünkü makinenin vizörü çok kirlenmişti, pek net gözükmüyordu. Mesela benim tek makaradan çıkarabildiğim “iyi” kare rekorum en fazla 25 falandı herhalde. Ondan sonra makine tamamen mevta oldu zaten, üzüldük valla. Ayrıca bu Dübüratif benim “olm analog neymiş ki lan, hem bokum gibi hem bok gibi para götürür” düşüncelerimi makinesiyle birlikte değiştirendir. Evet, analog fotoğrafçılık banyolardan, taramalardan para götürüyor ama getirdiği zevke paha biçemiyorum ben. Lan param olsa da makaraları banyo ettirsem diye beklemek bile zevkli be!

Analog candır.

312

Kimi blog yazarları aşık olunca yazıları anlaşılmaz olmaya başlıyor. Hele sevdiceği blogunu okuyorsa 3. kişinin anlayamayacağı şeyler çıkıyor ortaya. Başıma geldi 1-2 kere, çok severek okuduğum o yazarlardan soğudum valla, okumuyorum artık. Bir de bunların ayrıldığını düşün, daha beter olacak, yapmayın etmeyin… Aslında yapmayın demiyorum hobi olarak yine yapın eheh...

Ha ama bir süredir bunalık olan yazarlar birini buluyor keyifleri yerine geliyor yazıları güzelleşiyor falan. Seviniyorum valla…

311

Yarım kase pudingi bir seferde ağza atmak kadar haz veren hiçbir şey yok…

310

Müziği algılama şeklim çoğu insandan farklı lan.

309

Uzak ilişkiler kötü lan. Sevgilin uzağa gider ya da uzaktadır bir kıskançlık, bir özlem komasına girersin, arkadaşın uzaktadır yanında olayım teselli edeyim, gezelim tozalım falan istersin yanına gidecek paran olmaz gitsen kalacak yerin olmaz bik bik bik…

Uzak hep kötüdür, ta ki sen uzaklaşmak isteyene kadar.

308

Sevgili Akbank, sitenin ne Opera’ya ne de firefox’a uyumlu olmaması nedeniyle beni İnternet Explorer kullanmak zorunda bıraktığın için tamamen gözümden düştün bilesin.

307

“Emilim” kadar evrimleşmiş başka bir küfürle daha karşılaşmadım…

306

Ahır kokusunu çok severim.

305

Şarkıların seni ele geçirmesine izin verme. Yoksa onlardan zevk alamazsın, sadece acı verirler.

304

Çok çifte standartçı insanım bazen. Sopayla dövün beni.

303

Üşengeçliğim mükemmeliyetçiliğimi bastırmak için var.

302

Lazer silahları neden bik bik diye atar anlamam. Tamam, tabanca tüfeği anlarım, güç yüklemesi falan yapar ama arhadaş koskoca gemiler neden ısrarla bik bik yapıyor? Sürekli açık bıraksana şu aleti olum. Açık kalsın salla namluyu jilet gibi doğra milleti, nedir ki? Ayrıca neden o kadar yavaş gidiyor ışınlar ve neden tepiyor?

301

Metallica’yı albüm albüm dinlerim. Şarkıları telefonuma tek tek atarsam bir özellikleri kalmazmış gibi geliyor. Mesela Call of Kthulu’yu mu dinliycem, Ride’ın başından başlıyorum dinlemeye.

300

Evek, 300.
En önemlisi teee 100’lerden beri diyip durduğum siteyi 3 kolon yapma işini hallettim nihayet. Sevmiyorum öyle metrelerce aşağıya uzayan sayfaları, güzel böyle, dimi?

Sora, izlediklerimi blog roll ile sayfaya eklemiştim, onu kaldırdım şimdilik. Ençok okuduklarımı liste şeklinde koyacam. Gerçi izlediğim herkesin yazılarını yazar yazmaz 5 dk içinde okuyorum ehe…

Nihayet istediğim gibi bir player buldum. Bulmasına buldum da dinliyonuz mu len? Bak zaten kotalıları düşünerek boyutunu düşürüyorum ha, tırsmayın o yüzden.

Bir de çetbaks koydum ki yorum yazamaya üşenen olur, bana bir şey diyecek olur, geyik yapan olur. Hiç de umduğum gibi olmadı ama yinede ben sıkılana kadar kalacak o orda.

Guburuk
burayı etkiler mi diye düşünüyordum başlarda, hiç de öyle olmadı zira konularını zorlamayla bulduğum(uz)dan buradaki yazılarımınkiyle alakasız şeyler oluyor, etkilemiyor o yüzden.

O değil bu izleyiciler şeysini blogger hayvan gibi uzatmış aşağıya, sinir oldum lan.

Ancak en güzeli eski yazılarımı özledim derken birden eskiden yazabildiğim gibi yazabilmek…

299

WinRar’a crack bulmak kadar üşendiğim hiçbir şey olmadı. Düşünmeden çift tıklayıp açtıysam uyarı çıkmadan içindekini hemen dışarı çekip kapamaya çalışmak.

298

Boncuklu tabancayı özledim lan. Kalitelisinden bulursam alırım ki…

297

Yazıyı nasıl yazayım diye düşünürken hayvan gibi tamlamalar kurup yazmaktan vazgeçiyorum. “İzmir caddesindeki köprünün altındaki dükkanın vitrini” ne lan, yuh.

296

“O değil de” kadar fonksiyonel kelime yok lan. Tek fonksiyonu var ama olsun. Yazıya girerken falan kullanmak güzel, galoş gibi.

295

Pentaprizmadaki tozları temizleme sevdasına statik elektriğe sardım bebek. Kalemi kafama sürteyim öyle çekeyim tozları derken küçüğünden Van de graaf jeneratörü yapmaya karar verdim. Bu da aklıma gelmeseydi sinirden elektrik süpürgesini dayayıp ayna, sensör, prizma ne varsa çekecektim.

294

Saatlerce yazıp yine de yazmadığın şeyler olduğunu fark etmek kadar pis bir şey yok lan!

293

Hani küçükken kola kutusunun yan tarafına basınca ayağın kenarlarına tutunurdu kutu, yürürken metalik ses çıkardı “robokopum ben! dufzzzt dufzzzt...” diye gezerdik ya. İşte o kola kutusu ayağıma küçük gelmeye başlayıp da bunu yapamadığımı fark edince büyüdüğümü fark etmiştim, çok üzülmüştüm lan. Çok seviyorum onu yapmayı be…

292

Yorulmayı özlemişim. Özellikle konserden eve geldiğimde farkına vardığım yorgunluğu…

291

Dinlediğim şarkıların sözlerine dikkat etmediğimden anlamam da. Baya bir süre sonra aniden cümleler cuk diye anlaşılır oluyor. İşte o zaman bende o şarkının değeri değişiyor…

Bir de “olm ne diyo ki lan burada” diye sözlerine internetten baktığım şarkılardan hiçbir zaman eskisi gibi zevk alamıyorum. Çok acı bir durum lan…

290

Uçaktan indim, valizi falan aldım otobüsü bekliyorum. Kapıdan çıkarken önümde iki kız vardı, birinin sevgilisi haber vermeden karşılamaya gelmiş. Benim arkamdan durağa geldiler, onlar da bekliyor.

Bir kaç dakika sonra bunlara tekrar baktım, sevgililer yumulmuşlar birbirlerine diğer kız da zavallım etrafa hımnıskmınskmmırmır edasıyla bakıyor bayık gözlerle. Olum yapılır mı lan?! Ne kadar özlemiş olursan ol insan yanındakini de düşünür, bu kız biz yiyişirken kimle konuşacak, napacak der. Bu kadar da açlık, görgüsüzlük olmaz lan!

289

Fark ettim de, bir sefer bile olsa çay demleyeyim de içeyim demedim. Çay içen biri değilim zaten…

288

50mm lens aldıktan sonra param olur olmaz hemen bulabildiğim en iyi walkmani alıp karışık kaset doldurucam! Yanımda bir sürü kasetle dolaşıp evde de hızlı kaset değiştirme alıştırmaları yapıcam. Geri sarmak için özel kalemim de olacak, hey yavrum hey…

Böyle birden bire neremden çıktı bilmiyorum, galiba çocukluğum aklıma geldi. Gerçi çocukken pek alakam da yoktu walkmanle, şuan götümden kurdum bu hayalleri, mutluyum.

287

Kaydırakta arkadan gelen çarpmasın diye hızlıca kalkmanın bünyede bıraktığı stresi, heyecanı özledim.