745

744

Discovery Channel’ın eksikliğini en çok sabah kahvaltı yaparken hissediyorum. Natgeo’da da çocuk programı oluyor mecburen sabah haberlerini izlemek zorunda kalıyorum.

743

Kendine güvenmeyen, aman yapamam edemem diyen insanlara çok sinirleniyorum, direk azına çarpasım geliyor. Lisede böyle bir eleman vardı, lise sona geldiğimizde artık dayanamıyordum şöyle davranma lan yaparsın sen ne demek yapamam diye üstüne yürüyordum. Önce bir dene sonra yapamıyorsan yapamıyorum dersin bu nasıl bir yenilgiyi baştan kabul etmedir yahu.
Benzer şekilde bir konuda yardım isteyip de ben nasıl yapılacağını anlattıktan sonra kaçanlar var bir de. Bunlardan çevremde daha çok var ve daha yakınımda olduklarından kızmaya bile kıyamayıp sabrımı zorluyorum ama kızınca da yüzlerine söylüyorum zaten. Hayır, nasıl yapacağını detaylıca anlatmışım ona göre yap işte hiçbir sorun çıkmayacak. Ama yok tut ay ben yapamam/sonra yaparım diye geçiştir. Madem öyle niye yardım istiyorsun ki? Hadi gözün korktuysa bırak ben yapayım diyorum onu da istemiyorsun.

742

İşe başladığımdan beri çok sıkılıyorum. Bunun üstüne evdeyken “yarın sınav var ve ben hiç çalışmadım” öküzü oturuyor böğrüme. Aslında oturup öğrenmem gereken programa çalışabilirim ama evde de yapmak istemiyorum. İşteyken zaten sıkılacak kadar bol vaktim var, orada çalışıyorum ne çalışacaksam ama yine de oluyor bu his. İşte bunların üstüne açıköğretim sonuçlarının da beklediğimden kötü gelmesi iyice körükledi bu hissi. Şimdi hakikaten oturup çalışmam gerekecek. Şu okul bitse de kurtulsam be.

741

Bitkilere sevinip üzülmek garip sanki ama yaşadığım için normal geliyor bana. Mesela bir keresinde hediye gelen kaktüsüm böceklenip ölmüştü, atmaya bile kıyamamıştım. Sanki ölmek üzere olan birini çöpe atıyormuş gibi gelmişti o an. Sonra hep istediğim sarmaşıktan almıştım ama o da böceklenmişti. Bir de anında müdahale de etsen o anda işe yaramıyor, çaresiz hissediyorsun.
Aynı şekilde çok sevindirenler de oluyor. Mesela masamda ben kendimi bildim bileli bizde olan bir kuşkonmaz var, yıllarca bonzai gibi aynı boyda kalıp ben odama alıp beslemeye başlayınca canlandı. Her sürgün verdiğinde moralim bozuk olsa bile bakınca seviniyorum. Bir de yine çok sevdiğim bir kaktüs var ilkine benzeyen ama daha sert görünüşlü, o da hediye. Bir süre hiç büyümedi öyle sabit kaldı sonra camın önüne koydum. Hatta camı açtığımda devrilmesin diye cama sabitledim. Şimdiye kadar 3 tane diken kümesi çıkardı 4. de yeni başladı çıkmaya. Canım sıkıldıkça gidiyorum yanına bakıyorum öyle. Yeni dikenlerin dibindeki tüyler çok tatlı lan. Şu büyümesi dursun da geri masama alıcam, çok özledim…

Bir kedim bile yok anlıyor musun, bitkilere sardım.

740

Feci şekilde dolu yağmış bizim buralara. Çukurdaki boş bir arazide yarım metreye yakın birikmişti o derece. Yalnız eve dönerken parkın içinden geçtim, yerler öğütülmüş yaprakla doluydu ona çok üzüldüm be. Çimenler bile dümdüz olmuştu lan…

739

Sabahları huzursuz uyanmak istemiyorum ben ya. Hani tam uyanmaya yakın, bilinçaltıyla üstünün kesiştiği yerdeki rüyalar yapıyor bunu hep. Rüyayı hatırlamasan bile insanın böğrüne öküzü oturtuyor. Kafamın sakin olduğunu düşünürken aslında hiç de öyle olmadığını hatırlatıp duruyor. Ben de bilerek geç yattım, sabah uykumu alamadan kalktığım için görmedim rüya falan, mis.

Altıyla üstü evet, tam orası.

738

İşe başladıktan bir iki gün sonra fark ettim ki işyerinin üst katı aslında internet kafeymiş. Toplantı odasına girdiğimde “kantır” onayan 6-7 erkek ve havada uçuşan “vayamuagoyum”lardan anladım. O kadar da kötü değil aslında. Şimdi bizim bölümde çok fazla eleman var, iş de her zaman olmadığından mesainin yarısından fazlası boş geçiyor, adamlar da oturup oyun oynuyor naspınlar. Ben olsam ben de oynarım ama 10 küsür yıllık oyunu da oynamam lan.

737

Hani kağıda yazıp da taratıyordum ya, çok üşeniyorum be.

736

Bir ay önceydi sanırım, eski bir fotoğrafımı ararken şifrelenmiş bir rar dosyası buldum. Adından şifresini de çıkaramadım ama yine de 3. denemede buldum. Meğer tee lisedeki sevgilimle ilgili şeylerin olduğu dosyaymış. Ben onları sildim zannediyordum, hatta bunların olduğu cd’yi de atmıştım ama bu rar alakasız bir dosyada olduğu için görememişim. Şuan o kadar olmasam da o zamanlar feci arşivci bir insandım ben. Tutmuş telefonda yer kalmadı, silmeye de kıyamıyorum diye 6 sayfa boyunca en sevdiğim mesajlarını noktasına virgülüne, saatine dakikasına kadar elle yazmış saklamışım lan! Arşivciliği geçtim resmen işim yokmuş oturmuş bakarak yazmışım. Tabi bir de o zamanlar direk bilgisayara senkronize edemiyorduk eheh…

Neyse açtım fotoğraflara baktım, sonra yazıları okumaya başladım. Bir insan eskiden yazdığı yazıyı okuyorsa kendinden tiksinmeyi göze almış olmalı. Ha mesela blogun ilk başlarındakileri okusam -ki iki sene önce okumuştum çok da eğlenmiştim mesela- o kadar olmaz ama 6-7 yıl önceki ergen liseli zamanlarımda yazdıklarımı okurken kendimi tanıyamıyorum. Hele bir de birkaç msn yazışmasını kaydetmişim oradakiler daha fena. Hiç değilse “yha” tadında şeyler yazmıyormuşum, o zamanlar da saçma gelirdi. Hem sonradan düzeltmişim adam gibi yazar olmuşum. Bir de arada yıllar sonra bunları okuyan kendime selam çakmışım, çok şaşırttım kendimi.

Bu yazıları okumak iyi de oldu sanki, unuttuğum bakış açılarını, bastırdığım düşünceleri hatırlamak çok değişikmiş. Hatta onları unuttuğum için aynı hataları tekrarladığımı okurken fark ettim. Yalnız ayrıldıktan sonra neden ayrıldığımızı bile yanlış hatırlıyormuşum, o zamanların olduğu yerde o derece büyük bir boşluk varmış beynimde. Unutmak istediğim zamanları unutabilmek güzel ama arada işe yarayacak olanlar da kaynamış. Dosyayı bulduğumdan beri ara sıra açıp okuyorum, bittiğinde de shift+delete yapıp silicem zira ayrılalı 4 yıl oldu sanırım, artık daha niye saklıyım ki hem yıllar sonra aynı yazıları tekrardan okumam, okusam da şimdiki gibi zevkli olmaz. Kullanabileceğim ya da odama koyabileceğim hediye falan da almamıştı hiç, hepsi küçük özel hediyelerdi, yok etmesi en kolay olanların da onlar olması ironik sanki…

Sonra, bugün sabah dolmuşa bindiğimde parayı oturan birine uzatıp “bir kişi” dedim. Dönüp “bir kişi mi?” diye sorarken yüzünü iki saniye ancak görebilmişimdir. Refleks olarak evet dedim ama “oha O mu lan yoksa” diye dondum kaldım, karşılaşmayı pek istemiyorum açıkcası. Ama o olamazdı çünkü oradaki evlerinden taşınalı çok olmuştu, çok kilo vermişti, çok daha genç gözüküyordu, üstelik en son yolda karşılaştığımda hiç de böyle değildi. Dolmuş kalabalık olduğundan arkasında kalmıştım, ineceğim yer de yakın olduğundan o arada yüzünü görecek fırsatı bulamadım. Konuşmak bir an aklıma geldi, sonra benimle nasıl ilişiğini kestiğini hatırlayıp o seçeneği sildim. Dolmuştan indiğimde de yüzünü görmeye çalıştım, göremedim. “Meh iyi karşıya geçeyim bari” derken bu sefer de burnuma hep kullandığı parfümünün kokusu geldi. Laaan nooluyor laan diye etrafa baktım, meğersem arkamdaki kadından geliyormuş ama parfümünün aynısı lan. Bu kadar tesadüf de çok garipti be. Hayır, unutamadım da bilinçaltıma girmiş de bunlar olmamış da hepsi hayalmiş diyicem ancak öyle de bir şey yok be, hatta bu güne kadar yazıları bulduğumu da unutmuştum. Sonra kendime geldim, meeeh neyse diyip karşıya geçerken “iyi bari yazıları bulmamla ilgili yazı yazacaktım yanında bunu da yazarım” diye düşündüm…

735

8-9 gün önce hayatımda ilk defa ciddi anlamda iş aramaya başlamıştım. İnternetten başvurduklarım askerliğimi yapmadığım için zaten geri aramıyorlardı onu anlamıştım. En güzeli gazetelerdi, arıyorsun randevu veriyorlar hemen gidip yüz yüze görüşüyorsun. Aramaya başladığım ilk gün bilgisayar başlığı altında bulduğum bir yere gidip görüştüm, bilmem ne kaplıcası tanıtım işiymiş. Kesin ikinci görüşmeye çağırmazlar demiştim, çağırdılar ama ben bilgisayarla ilgili iş bakıyorum diye gitmedim. Öyle işe girsem bana ne yararı olacak ki ihtiyacı olan girsin. Birkaç gün sonra cumartesi günü tam da benim bölümümden eleman arayan bir yere gittim. İlk görüşmeden sonra bulduğum her yere gideyim de görüşme tecrübem artsın diye düşünüyordum, o yüzden hiç kasmadan rahat gittim, rahat konuştum, rahat çıktım. Konuştuğum departman müdürü gayet olumlu tepki verdi, benim de kendimi geliştirebileceğim ve uzaktan da olsa eğitimle alakalı bir iş olduğu için hoşuma gitmişti, salı günü kesin ararım seni dedi. Salı günü aradı gel tekrar görüşelim dedi, o arada ben işin bazı yönleri yüzünden vazgeçmiştim ama yine de gidip görüşeyim bari dedim. İyi ki gitmişim ilk görüşmede yanlış anladığım şeyler varmış ayrıca şirketin tam da istediğim gibi rahat bir yer olduğunu gördüm. Stresli çalışma ortamlarını gördükten sonra parasından çok böyle rahat iş arıyordum zaten. Artıları eksilerinden ağır bastı ama eksiler de sağlam eksi ha. Yine de kabul ettim, inşallah her şey tahmin ettiğim gibi çıkar da hem işi doğru düzgün yapabilirim hem de başka iş aramama gerek kalmadan uzunca bir süre çalışırım, bakalım…

O değil de işim var lan,! Çok heyecanlı bir şey ama hala tam farkına varamadım sanki, böyle yarın işe gideyim bari havasındayım eheh.. Yalnız en sonunda kendimi adam gibi düzene sokabilmek için bahanem oldu diye seviniyorum, gideyim de sorumluluk alayım.

Bu kadar uzun yazı yazmayı beklemiyordum ha, aslında aklımdaki şöyle bir şeydi

İlk defa işe başvur
İlk iki firma da çağırsın
Birini reddet, birini kabul et.

Aha demeyi unuttum en güzel şeylerden biri de saçı sakalı kesmeme gerek yok bebek!

734

Yatağa yattıktan sonra o uykulu halimde uykuya dalmayı beklerken aklıma gelenler, verdiğim kararlar o kadar saf ve mantıklı oluyor ki uyandıktan sonra karşı çıkmak istesem bile olmuyor.

733

Özellikle bilgisayarla uğraşırken yıldırım çaktıktan sonra sanki çok güçlü bir şok dalgası binaya çarpacak, camı parçalayıp beni de duvara fırlatacakmış gibi canlandırıyorum kafamda, geriliyorum çaktırmadan. Zaten geçen gün tam böyle ışıktan sonra gerilmiş beklerken tam sesin gelmesiyle müzik kesildi. Bir an sanki yıldırım EMP etkisi yaptı da ses kartını, hoparlörü kızarttı gibi düşündüm, meğersem şarkı o anda bitmiş.
Bunları yazarken de çok güzel iki tane çaktı, camlar falan titredi ağağağa…

732

İş başvurusu için ön yazı yazmak ne kabız bir şeymiş be. Bunu atlattıktan sonra iş görüşmesi bile kolay gözüküyor.