783

Yarına bitirmem gereken işi tamamlayamadım. Ancak artık ertelemek istemiyorum. Her zamanki yatma saatim geçti, yatağıma oturdum ve bilgisayarı kucağıma aldım. Ekranın beyaz ışığından gözlerim yanıyor ve heyecanlıyım. Ne oldu da yazmak beni bu kadar heyecanlandırdı. Halbuki aylardır alıştığım gibi birisinin okuması için de yazmıyorum. Yazmamaya kendimi zorlayarak ara vermek bu işe yaradı sanırım.

Bir de bugün birisi ona yazdığım uzun cevabın çok akıcı olduğunu, okumaktan zevk aldığını söyledi. Uzun zamandır yazıma böyle iltifat edilmemişti. Açıkçası yazım üstüne öz güvenim sürekli bir düşüş halindeydi. Üstüne sürekli uzun yazdığım için şikayet duydum. Bu çok da önemli değil ama özenmeme rağmen el yazımın da özensiz olduğunun yanında duyduğum tek şey bu olunca, haliyle...

Bunun öncesinde ne olmuştu? Neden blog açmıştım?

Biraz ertele bunu soruları.

Düşünüyorum, düşündükçe hayatıma giren insanlar, yaşadıklarım o kadar birbiriyle bağlantılı ve korkunç derecede benzer ki! Artık bundan sonra tanışacaklarım ve yaşayacaklarım da bunlarla bağlantılı olacak diye varsaymadan edemiyorum. Elbette olacak değil ama olursa da ben şaşıracak değilim. Tekrar sorulara...

Neden blog açmıştım? Lisedeki sevgilimle yazışmalarımızda yazmaya alışmıştım, sonra onun ısrarıyla günlük tutarak yazmaya başladım. Ayrıldıktan sonra bir süre bıraksam da yalnızlıktan, içimi dökme ihtiyacından geri başladım. Sonra internette yazabileceğimi fark edince 2008 Haziranında burayı açmıştım. 6 yıl. 19 yaşındaymışım!

Peki ondan sonra ne olmuştu? Ne oldu da yazım hakkında öz güvenimi kaybettim? Blog sayesinde Pijamalı kontesle tanışmıştım. Hayır fotoğraf sayesinde tanıştık, blog ile yakınlaştık. Düşüncelerim değişti, hedeflerim yavaş yavaş belirlendi, daha çok düşünmeye başladım. Artık başlarda o çok sevdiğim kısa yazılarıma ulaşamaz oldum. Ne zaman yazmaya başlasam açıklaya açıklaya uzatıyordum, açıklayan adam olmuştum. Bunun üstüne yazma ihtiyacım zamanla azaldı çünkü yalnızlığımı paylaşmıştım. Tabi çok uzun sürmedi bu. Ondan sonra ise yazmaya devam etsem de o kısa yazılarımı hep özledim. Üstüne üstük aklımdakini cümle yapısıyla birlikte düşünerek yazabilirken artık yazıyor, okuyor, cümlenin içinde bir şeyleri değiştiriyor, cümlelerin sırasını değiştiriyor, istemeden bunun gibi bir sürü saçma sapan şey yapıyordum. Böyle olunca haliyle yazmak eziyet haline gelmişti. Sonra ne oldu hatırlamıyorum ama bir süre böyle devam ettim.

Sonra Tumblr açtım, yaklaşık bir sene sonra da tam benim bu blogu açtığım yaşımda biriyle tanıştım. Bana defterini verdi, deftere yazmaya başladım ve öyle sevdim ki. Üstelik sadece ona yazıyordum. Sadece onun okuyacağı şekilde yazıyordum. En güzeliyse kalemle yazıyordum, bunun verdiği hissi çok sevmiştim, aynı lisede yazdığım zamanlar gibi... Nisan ayı boyunca yazmaya ara vermiştim ve sanırım doğru bir karar vermişim. Buradan daha uzağa gitmeye de şimdilik gerek yok.


Burayı özledim demiştim. Özledim çünkü artık takip eden kaldığını pek sanmıyorum. Sanki terk ettiğim evime dönüp de bahçede büyümüş yabani otları temizlemeden, gece ışıkları yakmadan, sadece yere uzanıp kendinle konuşurken güvende hissetmek gibi. Kimsenin yorum yazmasını bile istemiyorum. Halbuki eskiden niye yorum yazmıyorlar diyordum. Özellikle O'nun burayı okuyacağını sanmıyorum, en büyük rahatlığı bu veriyor.

Bunları yazarken sarılır gibi hissettim, cidden özlemişim lan.

782

Burayı çok özlüyorum. Bir süredir yazmaya ara verdiğimden yazmayı da çok özledim. Sürekli erteliyorum yine. Şu bitsin ondan sonra, bu da bi geçsin kafamı toplayayım ondan sonra derken yazamıyorum. Biraz da yazacağım yazı uzun olacak, hatta bir gün değil bir hafta bile sürebilir herşeyi sistemimden atarcasına yazmak. Asıl erteleme nedenim bu. Aylardır düşünüyorum ve bunların çoğunu unttum bile. Sadece erteliyorum.

Burayı çok özledim. Lafta değil, gerçekten çok özledim!