150

Ulan ne zamandır öyle bir üşeniyorum ki şu yazıyı yazmak için. Dolma sarmasının üstündeki tatlı tabağını kaldırıp dolma almaya üşenmemden daha çok üşeniyordum. Normalde yatacaktım da nasıl olduysa başladım birden.

Neyse efendim anlatayım…
Blogumu Kutay’a da söyledim. Böylece beni tanıyan okuyucu sayısı bilmem kaça çıktı.

Sonracığma Blograzzi’ye kaydoldum ancak feci tiksindim sildim. Hem bannerın’da renkleri
beyaz-maviydi yeşile hiç uymuyordu eheh…

Hani paragraf sorunundan bahsediyordum ya, he işte onu düzeltmek için kodlarla boğuştum, becerdim de fakat ayarlar menüsünden halloluyormuş nihayet oraya bakmak aklıma geldi…

Bu aralar feci boşladım, aklıma pek bişeler de gelmiyor aslında, geleni de not etmedim hiç.

Beynim durmuş gibiydi yeni yeni kendine geldi bea…

Böyleyken böyle…

Not: Bunun yerinde eskiden olan yazı altındaki yorumlar yazıların numaralarının karışmasından dolayı yerleri değiştiği için uçtu. Biriniz de çıkıp demiyorsunuz ki numaraları karıştırmışsın diye, peh… =)

Not2: Yuh lan hatta kendimi iyice kaybedip aynı yazıyı 2 farkı şekilde yazmışım. Dövün lan beni!

149

Bana How I Met Your Mother'ımı verin, gereksinimlerim olmadan da yaşayabilirim.

148

Ocaktaki pilav tenceresinden ayaküstü pilav tırtıklamak kadar zevk aldığım başka bir şey yok!

145

Az önce hiç içime sinmedi diye bir yazımı yayınlamadan sildim. Yazacam diye zorlamamalı insan.

Bak şimdi bu da sinmedi sanki. Ben gideyim televizyon seyredeyim…

146

Mesela başka blogları okurken tam bir beyin fırtınası adamı olduğum için aklıma o yazıyla ilgili tonla düşünce geliyor ancak yazmıyorum. Kendime yakışmaz gibi geliyor, kopyacı gibi hissederim kendimi.

Bazen de yorum yazarken öyle oluyor alıyorum başımı gidiyorum, konudan konuya geçtiğim oluyor, saçmalıyorum çoğunlukla. Yazılarımı uzun tutsam aynısı olacak o yüzden kısa benim yazılarım.

147

Annem içinde buğday olan tencerenin altını açık unutmuş, yanmış altı biraz. Lan ne süper kokuyormuş bu buğday yanığı böyle. Düzenli kavurayım ben böyle sırf koklamak için eheh…

142

Saçımı çok seviyorum lan. Duruma göre hem kıvırcık hem lüle olabiliyor. Rengi küçükken kumralmış, hep kumral kalsaymış keşkem ne süpel olurdu.

Sevmediğim bir huyu var; tel tel ayrılıp ufacık rüzgarda o telleri dikip beni sinir ediyor. Sen uza iyice görecem ben seni tel tel oluyon mu olmuyon mu, hey yavrum hey… Severim de döverimde yalarım da!

143

Benim Insert tuşu kadar uyuz olduğum bir tuş yok! Hani yazı yazarken bir yeri düzeltmek gerekir, oraya dönüp eklemeyi yaparsın sonra bir bakarsın ki yazdıkların ondan sonraki yazıların üstüne yazılmış. Her harfe bastığında yanındaki karakterin yerine yazılıyor. İşte bu sinir ötesi duruma neden olan bu insert tuşuymuş. Çok geç fark etmeme rağmen yinede fark ettim ki daha fazla sinir harbinden kurtuldum.

Hayır bir tuşun ne diye böyle bir özelliği olur ki? Bilmiyorum öğrenmek de istemiyorum! İmlecin sağındakileri silmek istesem ctrl+del yaparım en basitinden. Kesin başka bir görevi vardır fakat istemiyorum öğrenmek, evet!

144

Azımdan bir şey almak isterseniz gece 3-4 gibi gelin konuşmaya başlayın benle. Saçmalıyorum baya ama ne dediğimi bilmiyorum hiç. Fazla zorlamayın uykudayken sinirlenince azınızın ortasına çarpabilirim bile! Hem hatırlamıyorum ne yaptığımı ki, sabah sorarım dudağına naptın diye…

141

Geçen marketteyim, görevli elemanlar telsizde geyik yapıyorlar resmen, bildiğin geyik. Hatırlamıyorum sohbeti ama yanında olduğum adam karşı tarafın söylediğine kahkaha attı, sonra karşı tarafın duymadığını fark edip telsize de aynı kahkahayı adeta copy/paste yapar gibi attı. Kendi içimde güleyim mi gaçhayım mı diye çelişkiye düştüm o an.

Sonra gittim 1.5 litre aystiğ şeftali aldım, oh mis.

140

Dolunayı seviyorum! Çok güzel gözükmesinden ziyade kanı insanın beynine çekiyor, böyle daha bir geyik oluyoruz zeki oluyoruz, beyin fırtınasının dibine vuruyoruz falan. Evet bir yerde okumuştum hakikaten böyle kanı beyne çekme etkisi gibi bir şeyler var. Yani tonlarca suyu çekip gelgit yapabilen birkaç litre kanı neden çekmesin değil mi kuzum? Değil…

139

Kedigiller kadar mahremiyetleri hiçe sayılan bir tür yoktur. Belgesellere bakın, genelde aslan olur, kaplan olur, çita, leopar olur hep bunlardan var. Takip ediyorlar hayvanları, affedersin zıçarken bile yanlarındalar ama bize göstermiyorlar tabi. Ben de bu kedigillerin mahremiyetine dalanlardanım. Sadece kedi bulabildiğim için diğerleri kurtuluyor benden. Bulaşmam onlara zaten, ne bulaşacam lan.

Yolda kedi görsem dalaşmadan duramam, yolumu değiştirir takip ederim. Hele ki yanımda makinem varsa bide adeta belgeselci havasında yaklaşırım hayvana. Karacan akademi’nin arka tarafında 2 kedi ailesi yaşıyor. Oraya geçmek için pencereden atlamak gerekse de kedi ve fotoğraf sevgisiyle gözüm hiçbir engel görmüyor eheh… Hayvanların mahremiyetini geçtim onlar beni mahremlerine almışlardı ki kurs bitti kurtuldular benden.

Ha ama insandan korkan kedileri hiç sallamam, hele pisi deyince kaçanlardan. Kesin bir şekilde insanlar korkutmuş onu, ben de üstüne gidip daha da korkutmak istemem. Ancak ille de gel lan buraya sevecem diye peşinden gittiğim kedi beni takmazsa “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” atasözünü uygulayıp senle mi uğraşcam lan der yoluma giderim. Öyle de kedi huylu oldum. Evde de bizimkilere mivaylayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyorum zaten…

138

Patlıcanın poşetini yırtmasından tırstığım kadar hiçbir şeyden tırsmam. Hele taşırken yırtılmasını düşünemiyorum bile!

137

Lcw’yu çoh seviyorum! Sırf tişörtlerinin etiketlerinden askıya asılabildikleri için hemde! Evet tişörtleri de güzel oluyo onun da katkısı var. Hatta bundan sonra tüm tişörtlerimi Lcw’den almayı bile düşünebilirim, o derce seviyom leğn =)

136

Ceren var, teeeğ ortaokuldan. O zamanlar pek samimi değildik. Yani nasıl deyim böyle birlikte pek takılmazdık. Korkardım ben o kızdan. Eheh evek lan o zamanlar şimdiki gibi “geyik” olmadığımdan ne yapacağını neden napacağını pek kestiremiyordum falan. Neyse işte vardı Ceren diye birisi…

En son tahminen lise 2 de Gaye’yi beklerken görmüştüm. Önümden geçti ama görmediydi beni, ben de selam verememiştim zaten. Sonraları bu facebook’da aradım, bulamadım. Tekrar aradım bulamadım. Burada onun soyadına benzer isimli bir apartman var, önünden geçerken aklıma “Bir Ceren vardı ne oldu ona” diye geliyordu, arıyordum bulamıyordum. Sonunda hesap açmış nihayet, ekledim falan filan.

En son 2 gün önce rüyamda gördüm ben bunu. Rüyayı da feci ayrıntılı hatırlıyorum. Böyle Harun’la ben bir elektrik direğinin üstündeyiz, o sırada alttan Ceren’le bir arkadaşı geçiyor. Arkadaşı uzun boylu, uzun kumral saçlı, beyaz tişörtlü bir kız. Bir şekilde göz göze geliyoruz “oha Ceren?” “oha Alper?” surat ifadeleriyle bakışıyoruz. Sonra iniyoruz direkten, mekan değişiyor. Bu araba sürüyor; beyaz pejo 207 gibi bir şey. Sonra bir yere bırakıyordu herhalde bizi, öyle bir şeyler…

Bu gün, Harun’la kurstan çıktık eve gitcez. Otbüs durağına gittik feci kalabalık. Bizim otobüs gelse içinden inen de pek olmayacağı, binen de çok olacağı için kesin ayakta kalıcaz. Harun her zamanki gibi “otbüs yoksa dolmuş yerik” dedi (demedi). Neyse hadi dolmuşa binelim bari diye ikna oldum ben. Giderken oturmak için de sırada bekledim. Bindim dolmuşa, baktım yer kalmadı bana, bir yer boşmuş meğersem oturdum hemen. Trafik de sıkışık baya, arkadan birisi “pencereyi açabilir misiniz” dedi, göz ucuyla baktım incecik bir bağyan eli pencereyi açmaya çalışıyor, “açılmaz ki o” diye düşündüm içimden. 15 dakika sonra falan bu sefer tekrar pencerenin açılmasını rica ettiler bu sefer bir erkek davrandı. O sırada demin açmaya uğraşan kimdi ki diye baktım arkaya; tekerleğin üstündeki çıkıntıya oturmuş karşıdaki camdan dışarıya bakıyordu, üstünde yeşilli meşilli bir şeyler vardı. Yüzü nerdeyse hiç değişmemişti, ama evet saçı uzamıştı… Benim üzümde “Oha Ceren?” ifadesi varken o da benim ona bön bön baktığımı fark edip refleks olarak bana baktı 1.37sn sonra aynı ifade onun suratında da belirdi. İfadeyle kalmadı ama ben “Ceren?” dedim o da “Alper?” dedi mi hatırlamıyorum eheh…

Kalktım hemen yer verdim falan. “En son ne zaman görüştük?“ muhabbeti açıldı hemen. Şimdi saydım, ben onu en son 2004-2005 arasında gördüm ama normal olarak görüşmeyeli 5-6 yıl falan geçmiş. “Naptın nettin” muhabbetinden sonra (hayali olan tiyatro bölümüne girmiş, sevindim valla) pek bir şey de konuşamadık. Hem o feci yorgundu (saydım 30 kez esnedi be eheh) hem ben de feci susamıştım ve pek konuşacak havada da değildim falan.

Yahu o değil çohpis sevindim bu kızı bulduğuma! Neden bilmiyorum ama hep böyle bulmalıymışım gibi bir his vardı içimde. Eskiden tanıdıklarım önemli benim için ondan olabilir herhalde, öyle bir şeyler…

Bir de bu olayın rüyayla benzerliğine de şaşırdım lan. Onu bırak dün “ben bu rüyayı gördüm ya şimdi bide cerenle karşılaşırsam…” falan diye düşündüydüm. O daha bir ilginç ki çözemedim. Ha çözülmesi gereken bir şey de değil =) Bu kadar uzun yazmaya da gerek yoktu ama ne zamandır yazmıyordum baya birikmiş içimde hea…

135

Bazen havada beyaz güvercin görünce martı sanıyorum.

134

Geçen ablam geldiğinde tam kapanma saatine yakın Panora’ya gitmiştik, bana bir şeyler bakıyorduk, son 5 dk içinde yeni bir uzun kollu tişört sahibi oldum. Sıradan değil ama, blogun yeşili tonundan eccük koyu =) Enine çizgileri var, alırken “oo iyi kilolu gösterir biraz” dediydim ancak hiç de öyle olmadı. Kollarımı yukarı katlamazsam o çizgiler yüzünden kendimi çok katlı apartman gibi hissediyorum. Evet ayrıca uzun da hissediyorum, olsun sevdim.