777

Aslında, düşündüğüm zamanlarda mutsuzum. Belki de bu yüzden düşünmeye başladığım zamanlarda dikkatimi dağıtıyorumdur. Bilinçaltımın böyle bir savunma mekanizması var ve bu gidişle düşüncelerden kaçmaktan bildiğin mal olup çıkabilirim. Mutsuzum dediğim de sadece can sıkıntısı veren küçük şeyler. Şimdiye kadar küçülmüş olan şeyler de diyebilirim ama zamanının büyüklüklerini hala taşıyorlar. Ancak asıl gelecektekiler mutsuz edebilir diye canım sıkılıyor.

776

Şehir dışına çıktığımdan beri dikkatim çok dağınık. Hiçbir şeye tam odaklanamıyorum. İş olarak değil de yapmayı düşündüğüm şeylerde genelde. Mesela yazı yazmak istiyorum ama bir türlü dikkatimi toparlayıp aklımdakileri yazıya dökemiyorum. Sanırım kendi odamın alışık olduğum ortamından uzakta olduğumdan. Hatta kesin ondan bile diyebilirim çünkü dinlediğim müzik bile kulağımı tırmalıyor. Oysa odamda ne müzik çalarsam çalayım o sürekli arka planda kalıyor hiç dikkatimi dağıtmıyordu.
Uzun zamandır yazmak istediklerim var aslında, son zamanlarda yaşadıklarımla daha da farkına vardığım şeyler var onları yazmak, yazarken düşünmek istiyorum ama çok zor. Mesela buraya kadar yazdığım şeyleri gayet kolay yazdım demek ki yazmak değil de düşünmek zor geliyor şu aralar. En iyisi otele girdikten sonra yaptıklarımı monotonlaştırmak, yoksa günübirlik insan olup çıkıcam.

775

Oha doğum günüm gelmiş ya lan!

774

İki gündür baya geç kalkıyorum, hatta o kadar çok uyuyorum ki küçücük odamdaki oksijen tükeniyor. Odadan çıkınca oksijenden ciğerlerim ferahlıyor resmen.

773

Bazen hiç benzemek istemeyeceğim insanlar gibi düşünürken buluyorum kendimi.

772

Küüüçük kurbaa küüüçük kurbaaa kuyr-ALL GLORY TO THE HYPNOTOAD!

771

Bazen içimde tam tarif edemediğim bir duygu beliriyor; kırgınlık, yalnızlık gibi, aynı anda yere yatıp dizlerime sarılmak istiyorum ama sonra boş vermişlik gibi bir sürü şey daha hissediyorum. Bunu her seferinde yazmak istiyorum ama anlayamıyorum işte. Nelerin tetiklediğini bilsem belki nedeni hakkında kesin bir kanıya varıcam ama onu da tam yapamıyorum ya da yapmak istemiyorum. Uzun süredir buraya yazmamamın nedeni de bunu kelimelere tam dökememek. Şunu aradan çıkarayım da sonra diğerlerine devam ederim diyorum hep...

770

Sanki düşüncelerimi bastırmaya o kadar çok alışmışım ki bir şeyler yazmak isteği uyandığı anda beynim o düşünceleri erteliyor, bastırıyor, koşarcasına kaçıyor. İşte bu yüzden bir süre yazdıklarımı yayınlamak yerine yazıp bir klasörde düzensizce biriktiricem.

769

Şimdi ben gidiyorum ya, ne zamandır çiçek açmasını beklediğim küstüm çiçeğim 6 tane tomurcuk vermiş. Ben 1 aya dönene kadar o çiçeklerden geriye bir şey de kalmaz ki lan. Ama belki benim dönüşüme yenileri açmış olur. Hayır yakından da hiç görmedim ki çiçeklerini ondan merak ediyorum.

768

Yarın ilk şehir dışı görevime Manisa Soma’ya gidiyorum. Olaylar olaylar.

767

İlginçtir ki çok severek dinlediğim şarkıları dinlerken yanımda biri varsa geriliyorum. “Ya sevmezse” diye mi yoksa başka bir şey mi onu da çözemedim.

766

Sezar saç sezonuma resmen girmiş bulunuyorum.

765

İnsanım, insanlar içinde yaşıyorum ama sürekli insanın davranışlarına, duygularına, olayları bu kadar çabuk kabullenebilmesinin garipliğine şaşırıyorum. Halbuki şaşırdığım şeylerin çok olağan gelmesi gerekiyor, daha önce de yaşadığım şeyler ama yine de şaşırtıyorlar be.

764

Sırf umursamazlığım yüzünden laptopumun ekranı kırıldı. Çok üzüldüm lan. Gereksiz derecede aşırı üzüldüm hem de. Üzülmek kötü be, üzüyor…

763


Hani kenarında yürüdüğün yolun her iki tarafında da kırmızı ışık yanar, 5-10 saniyeliğine yanından araba geçmez ya, işte o sessizlik çok özel bir sessizlik. Hiç bitmesin istenen anlardan en belirgin, en huzurlu olanı.

762


12 olmadan yatmayı sevmiyorum, istemiyorum ama 12’den sonra da yatamıyorum, oyalanıp duruyorum. Ne lan bu?

761


Her şeyi anlatabileceğim, dertleşebileceğim arkadaşlarım var ancak yine de bazen o kadar yalnız hissediyorum ki. Bazen hiç hissetmiyorum bile çünkü dinlediğim şarkılara alışmış, beni derinden etkileyen bir filmi izleyeli uzun zaman geçmiş, kimseyle tartışmamış, kendi halimde yaşıyor oluyorum.

Ancak öyle bir an geliyor ki hangi arkadaşıma o şarkıyı dinletsem, o filmi izletsem, o adamla nasıl tartıştığımızı anlatsam hiçbirinden o beklediğim paylaşmaktan tatmin olma hissini, o küçücük garip mutluluğu alamıyorum. Küçücük olmasına rağmen o kadar güçlü ki ağzıma sıçarcasına yalnızlığımı büyütüp yüzüme vuruyor.

760


Şu başlıklara numara koyuyorum ya, karışınca tam karışıyor. Bir yerden sonra karışmaz dedim, yine karıştı. Daha nasıl karışır ya dedim, bu kadar da karışılmaz dedim…

O değil de şimdi böyle aynı sayıyı arka arkaya veya bir sayıyı atlayarak yazdığımda düzeltmek için yazıları silip geri yazıyorum. Çünkü o editleyip sadece başlığı değiştirirsem yazının linki eski numara kalıyor. Takıntılı bir insan olduğum için de batıyor bana bu. Şimdi teee 753’den başlayarak düzeltmem gerekti, yorumlar da vardı silemedim. Karıştı o linkler hep. Zaten böyle değiştirmeden önce bir yazıyı sildim ki şimdiye kadar hiç yazı silmemiştim iyice rahatsız etti. Düşün, ilerde unutur da fark edersem nolmuş lan burada demiyim diye yazıyorum bu yazıyı. Hiç de fark etmem, oturup linklere mi bakıcam sanki ama işte yazmazsam da rahat edemem. Böyle de gereksizim…

759


Acımadım kes dedim. Nasıl olsun dedi, güzel olsun dedim. Eve geldim madem öyle sakalı da keseyim derken bir baktım kesmişim bile. Bir tek sakala içim gitti zaten, resmen parladım lan. Çenem ne kadar yuvarlakmış benim.

Yani düşündüm de şimdi saçı böyle uzun, kendi iradesi olan, geceleri uyanan bir canlıyken kullanmak zevkli olmuyor. Kedi olsa neyse. Hem saçın uzamasını beklemek daha çok zevk veriyor aslında. Hedef değil yolculuk hesabı aha uzadı aha uzayacak derken en sonunda uzun olduğunu fark etmiyorsun bile. Zaten uzun saça da doydum, artık uzatmasam da olur. Olmayabilir de.

Yeni halimle herkesten olumlu tepki almama şaşırdım yalnız…

758


Yakınımdakilerin, arkadaşlarımın üzülmesini hiç sevmiyorum. Onlar üzgünken çok çaresiz hissediyorum çünkü ne yaparsam yapayım uzaktayken teselli edemeyeceğimi biliyorum. Yine de içimde sürekli bir yardım etme isteği oluyor, hiç değilse sarılayım omzumda ağlasınlar be...

757


Akrabanın nişanı vardı, hiç oturamadan 300 küsür fotoğraf çektim, ücret olarak da mutfakta kimse yokken sinsi sinsi mini pizzalara yumuldum. Her lokmasına değdi.

756


Eve geldikten sonra tam 9’da kendime geliyorum. Kendime geldiğimi de sıkıntı patlamasıyla anlıyorum. Finallere doğru üç saatlik maraton yaparım artık bu saatten sonra, o derece kendime gelmiş oluyorum.

Sen de iki.

755


Stereomood bazen eskiden dinlediğim, sevdiğim şarkıları çalıyor. Seviyorum onları ama artık oturup dinlemediğimden böyle önüme gelmesi hoş oluyor. Ancak bazen abartıp ard arda çaldığı da oluyor, sonra aynı şarkılar televizyonda da karşıma çıkıyor. Olsun şarkılar güzel hiç değilse.

754


Filmlerde beni en çok geren şeyin karakterin çantasını cüzdanını vs. bir yerlerde unutması olduğunu fark ettim.

Abi unutmalı film geldi, feci geriyor.

753


Ekşi duyuru’ya gelip de ekşi’de arasa hemen bulabileceği bir şeyi o ney ki diye soranlar var. Kafa atasım geliyor.

752


Nedenini kestiremiyorum ama bazen takvime bakınca üzülüyorum.

751


Yazın kokusunu ilk defa bu gece alabildim, özlemişim.

750


Temmuz 2010’dan beri ayda 30 yazıya çıkamamışım hiç. Önceki zamanlarda aslında o kadar yazdığımı da fark etmiyordum. Aman düzenli yazayım diye bir kaygım olmadığımdan böyle tabi. Yorum edenim pek olmuyor bu yüzden sanırım.
Birkaç ay önce de başka bir yerde de yazmaya başlıyım diye düşünüyordum ama bir türlü başlayamadım. Nasip, kısmet, üşengeç.


Bir de demiyim diyorum da duramıyorum şu kızı okuyun lan.

749

İşe başlayalı 1 ay oldu. Çalışmadığım zamanlarda bir işe girsem de işe yarasam diyordum kendime. Evde oturmalara doydum resmen. Zaten bir daha böyle yayamayacağımın bilincinde olduğumdan doymak için elimden geleni yaptım. İşe başladığımda da bu birikim yüzünden “hemen sorumluluk verin bana, şunu yapın diyin azını burnunu kırayım işin” diye gittim ama “hele bir otur soluklan yiğen, önce programı öğrenmen gerekiyor” dediler ben de 3 hafta boyunca programa çalıştım, oturdum, sıkıldım… Ancak yine de her ne kadar sıkılsam da eve gelince işe geri dönmek istemem şaşırttı beni. Dışarıdaki işlere gittiğimizde yapacak iş de oluyor koşturuyorsun, şimdi için daha çok hisseder oldum. Bitmez inşallah.

Bir de insanlara böyle bey mey falan diye hitap edicem, değişik bir ortam olacak benim için diye de heyecanlıydım ama müdürüme abi diyorum, arada da sayın müdürüm diyorum sırf sıkıldığım için. Ha çok şikayet etmiyorum, daha resmi olsak ondan daha çok şikayet ederdim ama işe gidiyorum hiçbir ciddiyet, değişiklik falan hissetmiyorum be. Neyse ki dışarıdaki işlere gittiğimizde bey diye hitap ediyorlar, el üstünde tutuyorlar falan, güzel şeyler bunlar.

748

Bu aralar özlemle sıkıntıyı karıştırır oldum. Sıkılıyor muyum yoksa bir şeyleri mi özlüyorum anlayamıyorum. IQ’um kaç bilmiyorum ama bazen EQ’mun düşük olduğunu düşünüyorum.

747

Bizimkiler yine torun sevmeye gittiler, bir hafta boyunca evde yalnız kalıcam, tekrar. Giderken de sanki kış uykusuna yatacakmışım gibi dolabı ağzına kadar yemekle doldurup gittiler. Böyle ev boş olduğunda küçüklükten kalma yaramazlık yapma dürtülerim harekete geçiyor. Ben daha 10 yaşındayken annem de babam da emekli olduğundan evi boş bulmak benim için büyük olaydı. Tabi şimdi büyüdük öyle yapacak özel bir şey de kalmadı ki ağız tadıyla keyfini çıkarayım. Yine de işten gelir gelmez bodrumdan bisikleti çıkardım tamir etmek için eve attım, 3-5 gün onunla uğraşırım artık.

Bu sefer işim var o kafamı dağıtır yalnızlık hissetmem diyordum ama daha eve gelir gelmez elektrikler kesildi. Oturdum yatağa bekledim öyle. Eğer tek başıma eve çıkacak olursam eşyaların yanında kedi de alıcam hemen. Gerçi tek başıma çıkmasam da alırım ki. Yalnızlık çok kötü mü desem korkunç mu desem rerö mü desem bilemedim.

746

Birisi iltifat edince kitleniyorum ben. Geçen gün biri senin sesin ne güzel dedi, karşı iltifat bulamadım, bulsam da o ortamda söylemek olmazdı zaten. Gülerek dalga geçer gibi teveccühünüz gibi salak bir karşılık verdim. Bunun dışında her cevap uygun olurdu ama bu hakikaten olmadı be.

745

744

Discovery Channel’ın eksikliğini en çok sabah kahvaltı yaparken hissediyorum. Natgeo’da da çocuk programı oluyor mecburen sabah haberlerini izlemek zorunda kalıyorum.

743

Kendine güvenmeyen, aman yapamam edemem diyen insanlara çok sinirleniyorum, direk azına çarpasım geliyor. Lisede böyle bir eleman vardı, lise sona geldiğimizde artık dayanamıyordum şöyle davranma lan yaparsın sen ne demek yapamam diye üstüne yürüyordum. Önce bir dene sonra yapamıyorsan yapamıyorum dersin bu nasıl bir yenilgiyi baştan kabul etmedir yahu.
Benzer şekilde bir konuda yardım isteyip de ben nasıl yapılacağını anlattıktan sonra kaçanlar var bir de. Bunlardan çevremde daha çok var ve daha yakınımda olduklarından kızmaya bile kıyamayıp sabrımı zorluyorum ama kızınca da yüzlerine söylüyorum zaten. Hayır, nasıl yapacağını detaylıca anlatmışım ona göre yap işte hiçbir sorun çıkmayacak. Ama yok tut ay ben yapamam/sonra yaparım diye geçiştir. Madem öyle niye yardım istiyorsun ki? Hadi gözün korktuysa bırak ben yapayım diyorum onu da istemiyorsun.

742

İşe başladığımdan beri çok sıkılıyorum. Bunun üstüne evdeyken “yarın sınav var ve ben hiç çalışmadım” öküzü oturuyor böğrüme. Aslında oturup öğrenmem gereken programa çalışabilirim ama evde de yapmak istemiyorum. İşteyken zaten sıkılacak kadar bol vaktim var, orada çalışıyorum ne çalışacaksam ama yine de oluyor bu his. İşte bunların üstüne açıköğretim sonuçlarının da beklediğimden kötü gelmesi iyice körükledi bu hissi. Şimdi hakikaten oturup çalışmam gerekecek. Şu okul bitse de kurtulsam be.

741

Bitkilere sevinip üzülmek garip sanki ama yaşadığım için normal geliyor bana. Mesela bir keresinde hediye gelen kaktüsüm böceklenip ölmüştü, atmaya bile kıyamamıştım. Sanki ölmek üzere olan birini çöpe atıyormuş gibi gelmişti o an. Sonra hep istediğim sarmaşıktan almıştım ama o da böceklenmişti. Bir de anında müdahale de etsen o anda işe yaramıyor, çaresiz hissediyorsun.
Aynı şekilde çok sevindirenler de oluyor. Mesela masamda ben kendimi bildim bileli bizde olan bir kuşkonmaz var, yıllarca bonzai gibi aynı boyda kalıp ben odama alıp beslemeye başlayınca canlandı. Her sürgün verdiğinde moralim bozuk olsa bile bakınca seviniyorum. Bir de yine çok sevdiğim bir kaktüs var ilkine benzeyen ama daha sert görünüşlü, o da hediye. Bir süre hiç büyümedi öyle sabit kaldı sonra camın önüne koydum. Hatta camı açtığımda devrilmesin diye cama sabitledim. Şimdiye kadar 3 tane diken kümesi çıkardı 4. de yeni başladı çıkmaya. Canım sıkıldıkça gidiyorum yanına bakıyorum öyle. Yeni dikenlerin dibindeki tüyler çok tatlı lan. Şu büyümesi dursun da geri masama alıcam, çok özledim…

Bir kedim bile yok anlıyor musun, bitkilere sardım.

740

Feci şekilde dolu yağmış bizim buralara. Çukurdaki boş bir arazide yarım metreye yakın birikmişti o derece. Yalnız eve dönerken parkın içinden geçtim, yerler öğütülmüş yaprakla doluydu ona çok üzüldüm be. Çimenler bile dümdüz olmuştu lan…

739

Sabahları huzursuz uyanmak istemiyorum ben ya. Hani tam uyanmaya yakın, bilinçaltıyla üstünün kesiştiği yerdeki rüyalar yapıyor bunu hep. Rüyayı hatırlamasan bile insanın böğrüne öküzü oturtuyor. Kafamın sakin olduğunu düşünürken aslında hiç de öyle olmadığını hatırlatıp duruyor. Ben de bilerek geç yattım, sabah uykumu alamadan kalktığım için görmedim rüya falan, mis.

Altıyla üstü evet, tam orası.

738

İşe başladıktan bir iki gün sonra fark ettim ki işyerinin üst katı aslında internet kafeymiş. Toplantı odasına girdiğimde “kantır” onayan 6-7 erkek ve havada uçuşan “vayamuagoyum”lardan anladım. O kadar da kötü değil aslında. Şimdi bizim bölümde çok fazla eleman var, iş de her zaman olmadığından mesainin yarısından fazlası boş geçiyor, adamlar da oturup oyun oynuyor naspınlar. Ben olsam ben de oynarım ama 10 küsür yıllık oyunu da oynamam lan.

737

Hani kağıda yazıp da taratıyordum ya, çok üşeniyorum be.

736

Bir ay önceydi sanırım, eski bir fotoğrafımı ararken şifrelenmiş bir rar dosyası buldum. Adından şifresini de çıkaramadım ama yine de 3. denemede buldum. Meğer tee lisedeki sevgilimle ilgili şeylerin olduğu dosyaymış. Ben onları sildim zannediyordum, hatta bunların olduğu cd’yi de atmıştım ama bu rar alakasız bir dosyada olduğu için görememişim. Şuan o kadar olmasam da o zamanlar feci arşivci bir insandım ben. Tutmuş telefonda yer kalmadı, silmeye de kıyamıyorum diye 6 sayfa boyunca en sevdiğim mesajlarını noktasına virgülüne, saatine dakikasına kadar elle yazmış saklamışım lan! Arşivciliği geçtim resmen işim yokmuş oturmuş bakarak yazmışım. Tabi bir de o zamanlar direk bilgisayara senkronize edemiyorduk eheh…

Neyse açtım fotoğraflara baktım, sonra yazıları okumaya başladım. Bir insan eskiden yazdığı yazıyı okuyorsa kendinden tiksinmeyi göze almış olmalı. Ha mesela blogun ilk başlarındakileri okusam -ki iki sene önce okumuştum çok da eğlenmiştim mesela- o kadar olmaz ama 6-7 yıl önceki ergen liseli zamanlarımda yazdıklarımı okurken kendimi tanıyamıyorum. Hele bir de birkaç msn yazışmasını kaydetmişim oradakiler daha fena. Hiç değilse “yha” tadında şeyler yazmıyormuşum, o zamanlar da saçma gelirdi. Hem sonradan düzeltmişim adam gibi yazar olmuşum. Bir de arada yıllar sonra bunları okuyan kendime selam çakmışım, çok şaşırttım kendimi.

Bu yazıları okumak iyi de oldu sanki, unuttuğum bakış açılarını, bastırdığım düşünceleri hatırlamak çok değişikmiş. Hatta onları unuttuğum için aynı hataları tekrarladığımı okurken fark ettim. Yalnız ayrıldıktan sonra neden ayrıldığımızı bile yanlış hatırlıyormuşum, o zamanların olduğu yerde o derece büyük bir boşluk varmış beynimde. Unutmak istediğim zamanları unutabilmek güzel ama arada işe yarayacak olanlar da kaynamış. Dosyayı bulduğumdan beri ara sıra açıp okuyorum, bittiğinde de shift+delete yapıp silicem zira ayrılalı 4 yıl oldu sanırım, artık daha niye saklıyım ki hem yıllar sonra aynı yazıları tekrardan okumam, okusam da şimdiki gibi zevkli olmaz. Kullanabileceğim ya da odama koyabileceğim hediye falan da almamıştı hiç, hepsi küçük özel hediyelerdi, yok etmesi en kolay olanların da onlar olması ironik sanki…

Sonra, bugün sabah dolmuşa bindiğimde parayı oturan birine uzatıp “bir kişi” dedim. Dönüp “bir kişi mi?” diye sorarken yüzünü iki saniye ancak görebilmişimdir. Refleks olarak evet dedim ama “oha O mu lan yoksa” diye dondum kaldım, karşılaşmayı pek istemiyorum açıkcası. Ama o olamazdı çünkü oradaki evlerinden taşınalı çok olmuştu, çok kilo vermişti, çok daha genç gözüküyordu, üstelik en son yolda karşılaştığımda hiç de böyle değildi. Dolmuş kalabalık olduğundan arkasında kalmıştım, ineceğim yer de yakın olduğundan o arada yüzünü görecek fırsatı bulamadım. Konuşmak bir an aklıma geldi, sonra benimle nasıl ilişiğini kestiğini hatırlayıp o seçeneği sildim. Dolmuştan indiğimde de yüzünü görmeye çalıştım, göremedim. “Meh iyi karşıya geçeyim bari” derken bu sefer de burnuma hep kullandığı parfümünün kokusu geldi. Laaan nooluyor laan diye etrafa baktım, meğersem arkamdaki kadından geliyormuş ama parfümünün aynısı lan. Bu kadar tesadüf de çok garipti be. Hayır, unutamadım da bilinçaltıma girmiş de bunlar olmamış da hepsi hayalmiş diyicem ancak öyle de bir şey yok be, hatta bu güne kadar yazıları bulduğumu da unutmuştum. Sonra kendime geldim, meeeh neyse diyip karşıya geçerken “iyi bari yazıları bulmamla ilgili yazı yazacaktım yanında bunu da yazarım” diye düşündüm…

735

8-9 gün önce hayatımda ilk defa ciddi anlamda iş aramaya başlamıştım. İnternetten başvurduklarım askerliğimi yapmadığım için zaten geri aramıyorlardı onu anlamıştım. En güzeli gazetelerdi, arıyorsun randevu veriyorlar hemen gidip yüz yüze görüşüyorsun. Aramaya başladığım ilk gün bilgisayar başlığı altında bulduğum bir yere gidip görüştüm, bilmem ne kaplıcası tanıtım işiymiş. Kesin ikinci görüşmeye çağırmazlar demiştim, çağırdılar ama ben bilgisayarla ilgili iş bakıyorum diye gitmedim. Öyle işe girsem bana ne yararı olacak ki ihtiyacı olan girsin. Birkaç gün sonra cumartesi günü tam da benim bölümümden eleman arayan bir yere gittim. İlk görüşmeden sonra bulduğum her yere gideyim de görüşme tecrübem artsın diye düşünüyordum, o yüzden hiç kasmadan rahat gittim, rahat konuştum, rahat çıktım. Konuştuğum departman müdürü gayet olumlu tepki verdi, benim de kendimi geliştirebileceğim ve uzaktan da olsa eğitimle alakalı bir iş olduğu için hoşuma gitmişti, salı günü kesin ararım seni dedi. Salı günü aradı gel tekrar görüşelim dedi, o arada ben işin bazı yönleri yüzünden vazgeçmiştim ama yine de gidip görüşeyim bari dedim. İyi ki gitmişim ilk görüşmede yanlış anladığım şeyler varmış ayrıca şirketin tam da istediğim gibi rahat bir yer olduğunu gördüm. Stresli çalışma ortamlarını gördükten sonra parasından çok böyle rahat iş arıyordum zaten. Artıları eksilerinden ağır bastı ama eksiler de sağlam eksi ha. Yine de kabul ettim, inşallah her şey tahmin ettiğim gibi çıkar da hem işi doğru düzgün yapabilirim hem de başka iş aramama gerek kalmadan uzunca bir süre çalışırım, bakalım…

O değil de işim var lan,! Çok heyecanlı bir şey ama hala tam farkına varamadım sanki, böyle yarın işe gideyim bari havasındayım eheh.. Yalnız en sonunda kendimi adam gibi düzene sokabilmek için bahanem oldu diye seviniyorum, gideyim de sorumluluk alayım.

Bu kadar uzun yazı yazmayı beklemiyordum ha, aslında aklımdaki şöyle bir şeydi

İlk defa işe başvur
İlk iki firma da çağırsın
Birini reddet, birini kabul et.

Aha demeyi unuttum en güzel şeylerden biri de saçı sakalı kesmeme gerek yok bebek!

734

Yatağa yattıktan sonra o uykulu halimde uykuya dalmayı beklerken aklıma gelenler, verdiğim kararlar o kadar saf ve mantıklı oluyor ki uyandıktan sonra karşı çıkmak istesem bile olmuyor.

733

Özellikle bilgisayarla uğraşırken yıldırım çaktıktan sonra sanki çok güçlü bir şok dalgası binaya çarpacak, camı parçalayıp beni de duvara fırlatacakmış gibi canlandırıyorum kafamda, geriliyorum çaktırmadan. Zaten geçen gün tam böyle ışıktan sonra gerilmiş beklerken tam sesin gelmesiyle müzik kesildi. Bir an sanki yıldırım EMP etkisi yaptı da ses kartını, hoparlörü kızarttı gibi düşündüm, meğersem şarkı o anda bitmiş.
Bunları yazarken de çok güzel iki tane çaktı, camlar falan titredi ağağağa…

732

İş başvurusu için ön yazı yazmak ne kabız bir şeymiş be. Bunu atlattıktan sonra iş görüşmesi bile kolay gözüküyor.

731

Sabah yataktan boyun ağrısının başa vurmasıyla uyanmak ne kadar pis ise uykuyu almış şekilde uyanıp, yatak keyfi yapıp kalktığında saatin aslında erken olduğunu görmek de o kadar temiz.

730

Of lan! Flunk iki ay önce İstanbul’da konser vermiş ve ben şimdi öğrendim. Blind Guardian’ı da, Nouvelle Vague’u da son gün öğrenmiştim onlara da içim gitmişti, hatta önceden bilseydim Blind için tek başıma bile gidebilirdim. Ama şimdi Flunk’a üzüldüm lan, baya üzüldüm. Blind taştır, Nouvelle güzeldir, belki başka sevdiğim ama hala gelip gittiklerinden haberim olmayan gruplar vardır ama Flunk’ın apayrı bir yeri var bende. Yalnız ona gitseydim diğerlerine gidemeyecektim. Gerçi o anki durumlardan Flunk’a da gidemeyecektim büyük ihtimal, yine koyacaktı gidememek ama hiç değilse bilmeden kaçırmış olmayacaktım lan. Hakikaten üzüldüm be, bu kadar üzülmeme de şaşırıyorum şu an.

729

Yatağa yatıp da uyuyamadığım zaman bir an geliyor ki gün boyu hiç olmadığım kadar uyanık hissediyorum. Sonra o sessizliğin içinde aklıma anılar geliyor, huzurlu anılar. Düşününce heyecanlandırmayanlar, bazen özlem uyandıranlar, saniyelik ama eşsiz olanlar… Özellikle bir tanesi var, karanlığa bakmaktan sıkıldığımda pencereye yönelmeden önce geliyor aklıma. Yıllar önce pencere önündeki o huzurlu anı, gece sessizliğinde, soğuk temiz havayla gelen pervazın üstünde biriken toprak kokusunu duyunca daha da güçleniyor. Özlüyorum ama mutlu özlüyorum. Aslında neler olmuştu diye düşünmediğim sürece aklıma gelmiyor bile konuşulanlar, sadece o anın huzurunu hatırlıyorum. Çünkü o anda hiçbir pişmanlık yok, hiçbir rahatsızlık yok, hatta çağrıştırdığı istemediğim anılar bile rahatsız edemiyor. O temiz hava, o uyanıklık tüm olumsuzlukları yok ediyor…
Huzur, asıl özlediğim o saf huzur.

728

Blogger son 30 saatteki yazıları geçici olarak sildik deyip geri de getiremedi. Benim son yazılarım da silinmesi lazımdı ama silinmemiş, gerçi silinse de yedeğini tutuyorum hep.

O değil de geçen yedeklerden bir şeye bakacaktım bilgisayarda bulamadım, aha dedim silmişim nah bulurum şimdi. Sonra aklıma geldi dropbox a falan mı attım diye, orda da yoktu. Meğer box.net’e atmışım. (dropbox, box.net güzel şeyler bunlar) O kadar süredir siteye girmememe rağmen adamlar silmemiş dosyaları be. Guburuk’un bile yedeklerini buldum, o yazıları okudum falan. Bu aralar beklemediğim anda eskilerden yazılar çıkıyor karşıma hep.

Edit: Aha gelmiş yazılar.

727

Geceleri çok sıkılırdım, o kadar sıkılırdım ki sıkıntıdan uyumak bile istemezdim, cidden. Şimdi kitap okumaya başlayınca saat 12’yi geçsin de yatağa gireyim 3’e kadar okuyayım diye bekliyorum.
(reklam metni gibi)

726

Çalışmak için İngilizce kelime notlarını al,
Yazı okunmuyor,
Karşısındaki anlama bak,
İngilizcesini yaz.

725

Kitap okuma lambası al,
Dizaynı hoşuna gitmesin,
3 pil ekleyip lambaların açısını değiştir,
Aydan parlak!

724

Ne zaman olursa olsun hastalanınca kendimi çok yalnız korkunç şekilde yalnız hissediyorum.

723

Kitap okumayı çok özlemişim. En son 2 sene önce ablamın yanındayken Hurin’in Çocukları’nı (Tolkien’in, çogzel ha) okumuştum. Ne güzel zamanlardı, gün boyu yatıyordum…

722

Bir diskin defrag yapma sesi, bir de F1 izlerken arabaların sesleri yüzünden gelen uyku en tatlı uyku be.

721

Yazın geldiğine sadece elimi sürekli cebine sokacak montları giyemeyeceğim için üzülüyorum, kotun cepleri o kadar rahat olmuyor.

720

İlkokuldayken bir cenaze evine ziyarete gitmiştik. Aslında amca öldüğü için değil de sanki ziyarete gidiyormuşuz gibi şartlanmışım. Halbuki biliyordum da cenaze evin gittiğimiz. Orda bir amca vardı, dedemsi böyle, bana bakıp gülüyordu, onu ziyarete geldik de o yüzden bana gülüyor sanmıştım. Sonra evden ayrılırken fark ettim ki cenaze evine geldiğim adamı niye göreyim, sıradan bir adamdı o. Bana da çok tatlı olduğum için gülüyordu belki de.

719

Bir şeyler yazayım derken geveleyip durmaktansa gidip kitap okuyup geleyim. Dönerken de Tumblr falan alırım…

718

Kurduktan sonra masaüstüne simgesini kendisi koymayan program ne kadar iyi, ne kadar güzel olursa olsun benim nazarımda “ibnelerin yazdığı programlar” kategorisine 10 adım birden yaklaşıyor.
Programın güzel olmasa bile installerın güzel olacak!

717


“Hafta sonları çok sıkıcı, her yer kapalı oluyor” diyecek kadar işsizim güçsüzüm, çok korkunç.

716

Catafalque’ı çok özlemişim beh. Hep Adana’ya gittiğimde yolda yürürken dinlediğimden her dinleyişimde o nemli havayı, o hiçbir şey yapmadan etrafı gezmenin özgürlüğünü hatırlıyorum. Aslında Adana’yı da özledim lan…

715


Cpu fanının soketini geri takmayı unut, sonra neden 100 dereceye çıkıyor, neden çat diye kapanıyor de.

714

Küçükbaşlara davar denmesini kaldıramıyorum. Davar diyince aklıma daha heybetli bir şey geliyor, büyükbaşlara desinler lan!

713


Freeman’s Mind’ı izledikten sonra artık oyun oynarken kendi halinde takılan karakterlere bakıp dışımdan “ ‘sup fool gimme your money” diyorum, işte o an öyle mutlu oluyorum öyle eğleniyorum ki, o derece öyle yani…

712

711


Bugün lisemin önünden geçtim yürüyerek, yıllardır yolum düşmemişti o tarafa. Birden anılara boğuldum, çok etkiledim be. Halbuki öyle eski yerlerin anılarına böyle takılmazdım eskiden.

710


Bu inekler niye bu kadar tatlı lan?

709


Harun’un Zenit’i bozulduğunda ver belki tamir edebilirim diye almıştım ama elimde kalmıştı. O makineden kalan pentaprizmayı yeni aldığım Zenit’e taktım. Yalnız makineyi sağ salim açıp kapatabildiğim için çok mutluyum lan! Tabi buradan da yardım aldım ama çok tırsıyordum kapatamam da elimde kalır diye.

708

Antika pazarına daha önceden aldığım Zenit lenslerine fiyat almak için gittim, 25 liraya Zenit alıp döndüm. Dönmeden önce son gördüğüm Zenitin fiyatını da sorayım dedim, demez olaydım. O da 25 liraydı ve benim aldığımdan çok daha temizdi, ühüh. Benimkinin yanında o 50 lira ederdi o derece. Neyse zaten bununla 1-2 makara çekip o arada Canon alırım diye avutuyorum kendimi.

Bir de bu ay pazar feci kalabalıktı lan! Nereye gittiğimizi neye baktığımızı bilemedik.

707

Kendimden kaçmaya çalıştım, kendimi bulup döndüm. 
Bulduğum da hiç hoşuma gitmedi…

Son zamanlarda kendimi çok rahatsız hissediyordum. Belli nedenlerin dışında anlamadığım hisler düşünceler de batmaya başlamıştı. Hiç huzurlu değildim, uyumak istemiyordum, sırf uykuya dalarken beynimin çalışıp da düşünmesine fırsat vermemek için kendimi geç saatlere kadar oyalayıp yine de isteksizce yatıyordum. Sabahları da beynimi boş bırakmamak için oyunlara verdim kendimi. Zaten 2-3 hafta önce aman kendime geleyim de öyle başlarım diye bıraktığım derslere de çalışırken düşüncelere dalıyorum diye başlayamaya korktum. Artık oynayacak oyun da kalmayınca ve çalışmam gerektiği halde çalışamayınca düşünmemek için beynimi aldırma kıvamına geldim. Normalde düşünmek istemediğim konuları rahatça bastırıp unutabiliyorum ama bu sefer sanki düşünceler fiziksel olarak saldırıyormuş gibiydi, bastıramadım bir türlü. İşte bu tam sırada ihtiyacım olduğunda gelip halimi sormayan adamın sanki hiçbir şey olmamış gibi “abi doğum günümde İstanbul’a gidelim mi?” sorusuyla iyice yerimde duramaz hale geldim.

Bulunduğum yerden ayrılıp tüm bu huzursuzluklardan kaçmak istedim. O an kaçmak için ilk aklıma gelen yer ablamın yanı oldu, hemen aradım geliyorum dedim koşarcasına gittim. İlk gün yeğenle oynadım, ortam değişikliğinin ferahlığının tadını çıkardım. İkinci gün ablamlar mesaiye gittiğinde evde tek başıma kaldım, hadi artık ders çalışayım dedim. Bilgisayarımı bile almamıştım orada kendimi her şeyden tecrit edeyim kafamı toparlayıp ders çalışayım diye. Lan olm sen değil miydin düşünmemek için kendini oyalayıp duran? Ben kitaptaki yazıları okuyorum ama kafam uçtu gitti, kendime geldiğimde evimde bile olmadığım kadar kötü haldeydim. En kötüsü evimdeyken annemle babamın evde olduğunu bilmenin verdiği rahatlık burada yoktu. O an adeta uyuşturucu arar gibi evdeki tek kafamı dağıtabilecek şey televizyona koştum. Sonraki birkaç gün başından kalkamadım, sürekli nasıl evden kaçacak kadar kötüye gidebildim diyip durdum. Bloga bir şeyler yazayım, okuyayım dedim ama ablamın laptopından bloggera erişemedim, admin yetkileri olmadığından da düzeltemedim, o da öyle içimde patladı. Ablamlar evdeyken sanki hiç böyle depresif bir insan değilmişim gibi mutluydum ama sabah kocaman eve yapayalnız uyanıp kendime gelince tekrar eski halime dönüyordum.

Sonra bir gece yatakta yarı uyanıkken eah yeter lan diyip saldım beyne düşünceleri beni rahatsız eden ne varsa düşündüm. O kadar kısa sürmüştü ki şaşırdım. O an anladım aslında kaçtıklarım kendime itiraf etmek istemediğim, bastırdığım parça parça düşüncelermiş, Düşünüp de kötü olduğum zamanlarda sadece onları birleştiriyormuşum. Onlardan başka çok şey düşündüm, çok üzdüler ama o an çok da rahatladım. Sürekli kafamın içinde taşıdığım, istemsizce oluşan düşüncelerden kaçmanın aptalca olduğunu geç de olsa anladım. Yine de düşünceler hala rahatsız ediyor ama kontrolsüzce kaçmaktansa sakince düşünmemeyi başarabiliyorum. Onu da yapamayınca üstüne gidip inadına düşünüyorum. Sonraki günlerde o yalnızlıkta kendimle ilgili aklıma ne gelirse düşündüm, baya üzüldüm ama fark ettiklerime rağmen bir sonuca varmadım. Bu kadar yol kat etmeme rağmen hala huzursuzdum, bu sefer de hiçbir olumsuzluk olmasa da oradan kaçıp evime gelmek istedim. Keşke otobüs biletini daha erkene alsaydım diye düşünüp durdum. Apartmanın önüne vardığımda geri dönüp başka yerlere kaçmak istedim, o an anladım neden böyle hissettiğimi.

Yalnız beni en çok üzen şey 1 hafta boyunca ne internette gözüktüm ne telefonda haberleştim, herkesle irtibatı kesip birden kaybolmama rağmen bunu Kutay’dan başka hiç kimsenin fark edip hatırlamamasıydı.

Tamam, yalnızlığı hiç özlememiştim ama bu kadarını da beklemiyordum...

706


Hiç iyi değilim be.

705


Engellemeden sonra bloglara girebiliyorken birden kontrol paneli engellendi ama bloglara hala girebiliyordum. DNS’ime mi bir şey oldu diye kurcalayınca bloglara da giremez oldum. Sonra da yasağın yakında kalkacağını bildiğimden hiç uğraşmadım. Zaten izlediğim bloglarda 3 yazı birikmiş sadece. O değil de bu arada çok yazasım geldi ama not da almadım başka yere de yazmadım… Çok salak geçiyor günlerim.

704

703

702


Oturma odasından çıkarken annemle babamı odaya kilitlemişim. Telefonları da yanlarında değilmiş babam mail atmış oğlum kapımızı kilitlemişsin gel de aç diye. Maili de görmedim ablam aradı, telefonu annemlere vermeye gittim. Kapı nasıl olsa açılır diye hızla kapıya girdim, lan kapıyı niye kilitlemişler dedim kendime, kapıya vurdum, onlar da geri vurdu. Baktım anahtar benden taraftaymış… of çok güldüm lan! Kendi kapımı hep anahtardan tutarak itiyorum kapanınca da çeviriyorum, el alışkanlığı oldu iyice napıyım.

701

700

2 sene önce şöyle bir yazı yazmıştım. Tarayıcı aldıktan sonra aynısı kağıda yazarak yapabileceğim hiç aklıma gelmemişti. Sonradan Kontes hatırlattı tarayıcın var artık böyle yazsana yazılarını diye. Yalnız tüm yazılarımı da kağıda yazamam ki be. Aslında saman kağıda ve adam gibi bir kalemle yazmayı düşünüyordum ama şu an dışarıda yıllardır görmediğim bir kış olduğu için çıkıp kağıt kalem almaya çok üşeniyorum. Onları alana kadar elimdekilerle yazarım artık.

*Şimdi yazdım da beyaz kağıtla da güzel durdu be. Sanki biraz daha büyük yazsam daha güzel olur gibi...

699

Tron Legacy’nin müziklerini çok sevdim. Sonra Daft Punk’ın albümlerini biraz dinledim onları da severim belki diye, sevemedim.

O değil de 82 yapımı Tron’u da izledim. Adamlar ne çekmiş yaa…

698

Sırf bir şeyler yazmak istediğim için Word’ün başında böyle uzun uzun dikilmeyeli baya uzun zaman olmuştu. Mesela şey, Juno’nun soundtrackini dinleyince mutlu oluyorum. Zaten artık soundtrack dinliyorum sürekli. Birbirine uyumlu parçalar hazır seçilmiş oluyor, keyifli oluyor, tam tembel işi. Bir de şu soundtrack için Türkçe kelime bulamadığımdan böyle diyorum. Yoksa hiç sevmiyorum böyle İngilizce kelime kullanmayı. Zaten Word altlarını çiziyor sinir oluyorum. Ben önceden böyle imlaya uygun yazmıyordum, tamamen Word altını çizmesin diye öyle yazıyordum, sonradan alıştım zaten ona göre yazıyorum. Zaten yakında Word’den de kurtulup başka şekilde yazıcam az kaldı. O değil de harici hard disk almam lazım be, yedek almak şart. Bir de şey şu numaraları bazen yanlış yazıyorum ya, çok sinir oluyorum. Sonra linkte o yanlış numara kalmasın diye silip tekrar yüklüyorum. Böyle de takıntılıyım.

697

-23” monitör al
-5.1 ses sistemi al
-720p film bul

…kontrastsız laptop ekranında stereo kulaklıkla izle.

696

Havanın erkenden kararmasını hiç sevmiyorum. Daha saat 3’de hava karardı diye ışığı yaktım perdeyi çektim lan. Sırf bu yüzden gün hiçbir şey yapmadan geçmiş gibi hissediyorum. Gerçi zaten bir şey yaptığım yok ama yine de ikiye katladı bu be.

695

Eskiden çok hayal kuran biri olarak görmezdim kendimi ama hayallerim yıkıldıkça her ne kadar gereksiz de olsalar, gerçekleşmeyeceklerini bilsem de aslında ne kadar fazla ve güzel hayaller kurduğumu fark ediyorum.

694

Blogger’ı yeniden kapamışlar, ertesi gün bir yerde okudum da haberim oldu çünkü youtube’dan sonra dns ayarlarımı hiç değiştirmemişim eheh. Açıkçası beni çok da germiyor zira amanın ziyaretçi sayısı düşecek diye bir derdim yok ayrıca bunun böyle gitmeyeceğini anlayıp yasada düzenleme yaparlar elbet.

693

Yaklaşık 2 hafta önce ne dinlesem karar veremediğimden Battlestar Galactica’nın yedi buçuk saatlik soundtrackini listeye attım ve bugüne kadar da durmadan onları dinliyordum. Artık hepsini ezberledim diziyi tekrar izlediğimde duyduğumu hemen hatırlarım ama böyle durmadan dinlediğimden çok fena baydı be. O değil şimdi listeye ne koysam yine bilemedim…

692

Aynısı lan...

691

Az önce şu followers’a bayadır bakmadığımı hatırlayıp yeni insanların bloguna tek tek baktım. Arkadaş herkes mi uzun yazar ya. Hiç gelemiyorum ben uzun yazılara, ancak yine de rss listemden kaldırmak istemediğim uzun yazan yazarlar var onların yazılarını da erteleyip duruyorum.

O değil de followers diyince aklıma hep Heroes 3 geliyor. Daha ilkokuldayken oynardım, her seferinde de flowers diye okurdum bunu.

690

Geceleri uyuyamadığım zamanlar kalkıp aynaya bakıyorum. Gözlerin karanlıkta büyümesinden sanırım, irisin en dışındaki halkalar daha da belirginleşmiş oluyor. Keşke hep öyle olsalar çok güzel duruyor be…

689

Gece geç uyuyabilmeme rağmen sabah çok güzel dinlenmiş uyandım. Saate baktığımda 1 olmuştu. Oha 1 e kadar deliksiz uyumuşum diye sevindim. Bir süre sonra tekrar baktım saat hala aynıydı, durmuş meğersem. Sonra kendime gelince 1 e kadar deliksiz uyumaya niye sevinmişim ki 11 e kadar deliksiz uyumuşum ne güzel dedim.

*Normalde böyle bir yazıyı yayınlamam silerim ama tekrar yazmaya başlamışken bırakmak istemiyorum.

688

Doğum günü hediyesi olarak uzun zamandır istediğim film tarayıcıdan almışlardı. İlk alındığında uğraşmıştım biraz, baktım baya vaktimi alıyor sonra uğraşırım dedim bıraktım. Şimdi boş boş oturacağıma bari eski fotoğrafları tekrar tarıyım dedim ama bu da bozulmuş ya. Lan nasıl üzgünüm ve sinirliyim şu an var ya! Makinem bozuldu, tarayıcım daha adam gibi kullanamadan bozuldu… Hayır bir de normal tarayıcı kısmında sorun yok, film tarayıcı kısmında sorun var lan bu nasıl iş! Şimdi garantiye götür, ya sen bozmuşsun yapmayız ki biz bunu derlerse diye strese gir, sonra gelmesini bekle…

687

Kısa saçın bakımı kesinlikle uzun saçtan daha zor. Bir kere uzun saça göre daha çabuk yağlanıyor, uzun saçta kepek olsa bile fark edilmesi zor oluyor ama kısada azcık bile olsa hemen belli oluyor. Sonra mesela sabah kalktın baktın ki bir yeri dikilmiş, iki saat düzeltmeye uğraşıyorsun. Kısayı yıkaması, kurutması kolay sadece be…

686

İki tane mülakata girdim. ilkinde neyle karşılaşacağımı bilmediğimden biraz heyecan yaptım yedek listesine almışlar. İkincisinde ilkinin tam tersi şekilde kendime güvenli durdum, sorulara cevap verebildim ama yedeğe bile almayıp başarısız listesine koymuşlar beni.

Ulan nasıl bir mantıkla eliyorsunuz adayları anlamadım ki. Hayır referansa göre sıralıyor olsanız hiç istemesem bile bir sürü referans ayarlandı onlardan da mı bir şey çıkmaz be. Yapma deseler de kendimi tutamayıp çok ümitlenmiştim hayallere dalmıştım, tabi sonucu öğrendiğimden beri moralim bozuk. Bundan sonrası için plan da yapmamıştım. Şimdi ona kafa yoracakken kafamı kurcalayan başka şeyler çıktı iyice bunaldım be! Uzun zamandır buraya yazmıyordum bile, şimdi geldim kafam dağılsın diye içimi döküyorum düşün artık.

685

Hava çok güzel, hiç dışarı çıkasım yok. Fotoğraf makinem de bozuldu zaten...

684

Saçı sakalı kestirdim. Yarın sabah hayatımın ilk defa iş için mülakata giricem, inşallah tekrar girmem gerekmez.

683

Az önce takım elbisemi giydim. Saçım çok uzun olmasa da bu saç ve sakalla çok hoş durdu be. Eğer işe girersem kesmek zorunda kalacağımı düşünüp hüzün doldum ühü…

682

Defne Joy Foster hayatını kaybetmiş, hakkaten üzüldüm be. Tv'de ne zaman görsem mutlu ederdi beni...

681

Battlestar Galactica Online'a beta tester olmak için başvurmuştum, hem test başlamış hem de kabul edilmişim bebek! Bu oyunsuzlukta çok mutlu oldum be...

680

Geçenlerde eski sevgiliyi gördüm. Yolun karşısından sevgilisiyle el ele tutuşmuş geliyorlardı. Yıllar sonra ilk defa karşılaşmanın şokuyla o an ne yapsam bilemedim. Göz göze gelmemek için önüme bakıp hızlıca yanlarından geçtim ama gözümün önünden o tutuşan eller geçmedi.

Sonra öyle bir kıskançlık ve özlem patlaması yaşadım ki tüm şaşkınlığımı bastırdı. Eskiden, bu eski sevgiliden ayrıldıktan sonraki zamanlarda, el ele tutuşan çiftleri görünce çok pis kıskanırdım. Şimdi onu biriyle el ele tutuşurken görünce sırf aynı şehirde oldukları için kıskandım. Sonra öyle çok özledim ki otobüse atlayıp uzaktaki sevgilinin yanına gitmek istedim, gidemedim, sonra mesaj attım “eski sevgilimi gördüm lan” diye…

1 ay önce olmuştu bu sanırım. Şimdi de İstanbul’a gidebilmem için en az 1 ay var.

679

Ekşi'de Fallout new vegas başlığını okudum ve resmen yoksunluk krizine girdim. Yükleyip dağ bayır tepesim, uzaktan critical sneak koyasım var... İyi ki tadını aldıktan sonra silmişim yoksa çok vaktimi alacaktı şerefsiz.

678

Isıtıcılı fare istiyorum!

677

Bir haftadır her gün, saat 8 e çeyrek kala öyle uykum geliyor ki "yatsam da uyusam, saat kaç acaba" diye saate her baktığımda saat 7:45 oluyor.

676

"bu arada ben seni çok seviyorum be.."
Pijamalı Kontes - Haziran 2010

"Asıl ben seni daha çok seviyorum be!"
Nesnel İleti - Haziran 2010