675

Yılbaşlarını sevmiyorum be. O kadar abartılıyor ki geriliyorum sanki birşeyler yapmam, eğlenmem gerekiyormuş gibi. Yıllardır evde oturarak geçirdiğim halde geriliyorum lan. Mesela her gece yaptığımdan değişik başka ne yapabilirim diye düşündüm; ya film izliyorum, ya oyun oynuyorum ya da ikisini birden yapıyorum. Hadi ne yapayım diye düşününce ilk bunlar geldi aklıma vakit geçirmek için. Sonra bari belgesel izliyim bu gece dedim ama hiç izleyesim yok.
Başlatmayın yılbaşınıza lan! geriye doğru sayıyosunuz bir de, çok saçma be. Hadi 0 dedikten sonra elle tutulur bişi olsa ben de sayarım ama yok ki? Gideyim de Sanitarium mu Broken sword mu oynayacağıma karar vereyim.

Yok be Broken'ı zaten oynadım Sanitarium oynayayım, evet. Sonra da ne izliyim dur bakıyım... Waking life'ı izliyim, hakkında en ufak bi fikrim bile yok.

Oolduuu görüşürüz...

674

Jagged Aillance 2 ne güzel oyunmuş ya. Küçükken demosunu oynamıştım da baya sevmiştim ama zor gelmişti. Keşke o zamanlar oynayıp tadına varabilseydim ne kadar güzel olsa da şimdi hiç oynayasım yok. O değil de arayüzü çözmek biraz zamanımı aldı, çok güzel ama karışık yapmışlar. Küçükken oyunu nasıl açabilmişim ona şaşırdım. Zaten oynamazdım ki, adamları arka arkaya dizip merminin kaç adamı delip geçebileceğine bakardım, eheh…

673

Stalker birden aklıma geliyor, tekrar izlemek istiyorum. 2,5 saat boyunca beni en çok etkileyenler yönetmenin diyalog olmayan bölümlerde sadece fotoğraf kareleri gibi kadrajlar göstermesiydi. Hipnotize olmuş gibi garip bir duyguyla izledim o sahneleri. Hatta öyle ki kum tepeleri sahnesinin ne kadar mükemmel olduğunu sonradan fark edebildim. Aslında bu yine hakkında hiçbir şey bilmeden izlediğim filmlerdendi, S.t.a.l.k.e.r.’ı ararken böyle bir filmin varlığından haberdar olmuştum. Belki bu yüzden aynı tadı alamam diye tekrar izlemeye korkuyorum.

Ama birden aklıma geliyor lan, çok ilginç.

672

Merhaba ben Nesnel, 22 yaşındayım, rüya bağımlısıyım.

671

Soranlara iyiyim diyorum ama içimi rahatsız eden çok şey var, hiç huzurlu değilim be.

670

En kolay şeylerden birisinin nefret etmek olmasını hiç sevmiyorum.

669

Bir gün, odaya kapanıp başından beri hatırladığım tüm anılarımı yazmaya başlıycam.

668

Pastasız doğum günü, hep istediğim şeyleri hediye olarak alınmak, sevgilinin Ankara’ya gelmesi, gezi evi, kültür şokuna sokan playlist, lunaparkta dehşet, dört kedili ev, yorgunluk, dikmen vadisi, yeni sarmaşık, daha çok yorgunluk, sinirlen, affet, sinirlen, affet, sinirlen, üzül, sinirlen, üzül, sinirlen, sinirlen, sevgiliyi yolcu ederken sinir ve üzüntüden dişleri sıkma kıvamına gel...
Sonu böyle bitmeseydi belki de en güzel doğum günüm diyebilirdim.

667

Yarın doğum günüm, sevdicek geliyor!

666

Depresyona mı girdim anlayamıyorum bile.

665

Bugünün 12 kasım (november 12, 1955) olması ve benim bundan tamamen habersiz Back To The Future serisini indirip izlememe ne diyeceksin? Onu geç tarihi film bittikten sonra anladım lan.

664

Artık film izlerken yalnız hissetmiyorum, çünkü birlikte izleyeceğimiz filmleri seçmek için izliyorum. Her ne kadar yakın zamanda izleyemeyecek olsak da…

663

Şu aralar girdiğim tekrar sınıfları yaklaşık 70 kişilik, sınıfın tavanı alçak ve pencerelerden doğru düzgün hava girmediği gibi ders aralarında sınıfın yarısı içerde oturmaya devam ediyor. “Ulan insan beyni oksijenle çalışıyor sktrin çıkın dışarı biraz havalansın sınıf” demek istiyorum hep. Dışarı çıkanlar da sigara içiyor ha. Geçen gün yine böyle kalabalıktı, dışarı çıkmıştım, döndüğümde içerisi katalitik soba yakılan oda gibi kokuyordu. Resmen karbondioksit kokusu aldım lan!

Not: Karbondioksit kokmaz.

662

Otobüste birinin elinde lisedeyken özetini çıkardığım Ölü Canları gördüm. Konusunu hatırlamaya çalıştım, hatırlayamadım. Yalnız Taras Bulba’nın konusunu hatırlıyorum bak…

661

Otobüste dolmuşta alo demeden telefonla konuşmaya başlayanlar birden geriyor ortamı. Hele ki eğer bağırarak konuşuyorsa insanlar o sessizlikte “noluyor lan” diye geriliyor, dolmuşçu inecek var zannediyor bir an. Ben aslında sevmiyorum öyle alo demeyi falan, direk konuşmaya başlamak istiyorum hep ama otobüste de yapılmaz ki lan.

660

Böyle duraklarda otobüsün nerede olduğunu, kaç dakikaya geleceğini gösteren bir sistem olmasını hayal ediyorum. En azından son otobüs kaç dakika önce geçmiş onu bilmek istiyorum. Ne zaman geleceğini bilmediğinden çok sıkıcı oluyor beklemek.

659

Bir şeyi inceleyerek nasıl çalıştığını anlamaktan aldığım zevki hiçbir şeyden almadım. Sırf bu yüzden oyuncaklarımla daha fazla oynamak yerine onları parçalamayı tercih ettim.

658

Keşke elimde bir G3 mermisi olsa da küçükken yaptığım gibi anahtar boşluğuna sokup çekirdeğini çıkarsam, barutunu çizgi gibi döküp yanışını izlesem… Çok özledim lan!

657

Çocuğuma, gece normal hikayelerin dışında Tolkien de okuycam ben.

656

Birazdan kalkıp kursa gidicem, hiç istemiyorum. Gece erken yatmama rağmen sabah yataktan da kalkmak istemedim. Böyle zamanlarda dondursak kendimizi, sonra uyandığımızda tüm sıkıntılarımız bitmiş olsa, bi’ sürü şey yapmak için yerimizde duramasak… Ne fantastik olurdu lan.

Yazı yazmayı da özlemiştim ama yazamıyordum, hiç değilse artık yazabiliyorum.

655

Hani insan içinden konuşur ya, işte ben onu çok sinirlendiğim bir anda içimden küfrederken keşfetmiştim.

654

Kirli havanın kokusunu çok seviyorum ama öyle her kirli havayı değil. Tarif edemem ama Kızılay’ın gece havası Hakkari’yi hatırlattı mesela. Sonra ucuz kömür de Hakkari’yi hatırlatır, lojmanda da ucuz kömür yakıyorlardı herhalde. Hakkari’nin havası çok kirliydi lan, bembeyaz karın üstüne kurum yağıyordu emilim. Her neyse, böyle kokular bir şeyler hatırlatıyor ya, çok seviyorum kokuları.

653

Kendin pişir kendin ye kahvaltı salonu açıp sevgilisine sucuklu yumurta sözü verip de yapamayan gençlere olanak sağlamayı planlıyorum.

652

Evdeyken oturma odasındaki ailemi özlüyorum lan ben!

651

Sadece kafam meşgulken ve üzgünken yavaş yürüyorum ben.

650

NABER?

649

Meeeeeeeeeeh…

648

Sınava girdiğim okullarda sıraya hep “NABER?” yazıyorum.

647

Otobüsle her gün bir elçiliğin önünden geçerken “nerenin elçiliğiydi lan bu” diye düşünüyorum. Öğreniyorum, sonra tekrar unutup aynı şeyi düşünüyorum. Biri beni dövmeden aklımda kalmayacak.

646

Araç muayenelerinde silecek için su fışkırtan çıkışı da kontrol etsinler lan. Çoğu arabanınki ön camından çok arkadaki arabanın camını suluyor. Geçen duran bir arabanın arkasından geçerken beni suladı. Çok sinirlendim tam pencereden içeri kafamı sokup azarlıycaktım ki hareket etti be.

645

Kendi maaşım olsa da 2 haftada bir gidebilsem.

644

4 kişilik asansör sırasında 5. kişi olmak. Kapı kapanırken binenlere beni de aranıza alsanıza diye bakmak…

643



Evet ben böyleyim...

"böyle" de ne komik kelime lan.

642

Sevgiliyi Age of Empires oynarken dinlemek ne güzel şeymiş.

641

İstanbul’u “gidilmesi zor şehir” olarak algılıyorum artık.

640

Ailemle otururken kedi alamadığım için kendi evime çıkar çıkmaz alırım ki diyordum. Ancak kendi evime de evlenmeden çıkma gibi bir ihtimalim de çok az. Yeni evliyken de kıskanırım ben o kediyi lan! Kedi severken insan sever gibi sevilmiyor, daha coşkulu daha heyecanlı sevildiğinden insan da öyle sevilmek istiyor be. Feci kıskanırım ben. Hemen almam o yüzden. O arada hamster falan alırım.

Ayrıca kedi alırsam da biri dişi biri erkek 2 tane almayı düşünüyorum. Düşünsene, tüm yaşam alanında senden başka bir tane daha yok, istediğin gibi at koşturmana rağmen yalnızsın. Hatta eve yavruyken gelmişsen yalnız olmamanın ne demek olduğunu bile bilmiyorsun, çok kötü be.

639

Ödünç verdiğim kalemin başını ısırıp, kıskacını bükerek deforme eden insan bir de yüzüme karşı nolcak lan edasında sırıtınca kafa atmamak için zor tuttum kendimi. Bir kalem için kafa atılmaz ama o davranışa atılır ama o da ramazan’da atılmaz.

638

Dünyada ne çok şirin hayvan var! Hepsini ayrı ayrı kafama sürtesim geliyor.

637

Aylardır bir mektubu yazamamak koymaya başladı artık be. Bu sefer mükemmeliyetçilikten değil de hislerimi istediğim gibi anlatamamaktan korktuğumdan yazamıyorum. Hayatımın 1/5ine denk süre sonra böyle bir mektup yazmak da biraz etkili tabi.

Bir de bloga da yazmıyorum pek. Analystic’ten her gün izleyici ne kadar daha aşağı düşecek diye bakıyorum artık. O derece umurumda değil çünkü yazmaya gereksinim duymuyorum. Yakınımda her düşüncemi anlatabileceğim birisi olduğundan, mutlu olduğumdan bu böyle. En sonunda sevgili, zaten kendisi yazamadığına üzülürken “sen niye yazmıyorsun, yazsana yaa” diyince dayanamadım. Zaten çok da okuyanım yokken en sadık en sevgili okurdan böyle istek gelince tamam sırf senin için yazarım dedim. Zaten mektubunu geciktirmişiz bari bu istediğini yapayım dimi?

636

Aslında ben insanlar bana nasıl davranırsa ben de öyle davranıyorum. Kafamı kurcalayan bir şey yokken o sıkıcı davranırsa ben de sıkıcı, neşeli olursa ben de neşeli oluyorum. Yalnızca ilk tanışmada veya nasıl davrandığını anlayamadığım kadar yeni tanıdığım insanlar karşısında tam anlamıyla olmasa da kendim gibi davranabiliyorum ama sadece tek bir insanın yanında olduğum gibi hissediyorum. En fenası da karşımdaki bunalımdaysa ben de bunalıyorum. Böyle de empatiğim.

635

24 saat boyunca dünyanın en yalnız insanı bendim.

634

Küçükken yepis yeni, üstünden 1 araba dahi geçmemiş, bal dök yala asfaltta yokuş aşağı 250m gittikten sonra o kazanılan hızın üstüne 12. viteste pedal desteği de verip kalan yaklaşık 1kmlik kaymak gibi yolu uçarcasına gitmiştim. O an düşünmüştüm bunu yapabilecek çocuk kaç tanedir ki diye, kendimi çok şanslı hissetmiştim. Hala da aklıma geldikçe ne şanslıydım lan diyorum, o hızda düşmemiştim bile…

633

Sigara yasağı olan yerlerde tütün çiğneyene ne yapıyorlar acaba? Çünkü o da tütün ürünü değil mi? Öyle yazıyor yasak posterinde, “tütün ürünleri tüketilmesi yasaktır” diyor.

632

Güvercinler otobüs, serçeler dolmuş.

631

Yazı yazarken cümleleri öyle bir sıralıyorum ki araya yeni cümle sıkıştırınca tüm düzen bozuluyor.

630

Otobüste yer verdiğim yaşlı insan, neden bir teşekkürü çok görüyorsun? Sanki ben yer vermesem sana yer veren çok da otobüslerde hiç ayakta kalmıyormuşsun gibi havalar falan? Yorgun, dalgın ve cam kenarında değilsem ya da otobüsün diğer ucunda değilseniz hepinize yer veriyorum ben, siz niye teşekkür etmiyorsunuz? Tipimi mi beğenmiyorsunuz ki? Öyleyse anlarım çünkü otobüste yanına en son oturulan insanım ben. Madem bir teşekkür bile etmeyeceksin oturma o zaman! Benim görevim mi sanki sana yer vermek? Değil ama size yer verince mutlu oluyorum, otobüsün kahramanı oluyorum, türümün tek örneği gibi hissediyorum. Sonra sen böyle sanki ben oradan kalkmamışım, sana yer vermemişim gibi pat diye oturunca da pişman oluyorum. Keşke sana yer vermeseydim de başka bir yaşlının binmesini bekleseydim boşa harcadım yerimi diye kendimi yiyorum. Görüyor musun bana neler yaptığını ha?!

Ancak bir de “aman evladım zahmet etme sen otur” diye itiraz edenler var. Onlar canım benim. Gülümserim, olsun siz oturun derim, hatta ben de ısrar ederim. Böyle olsanız ya siz de? Tek kelime istiyorum arkadaş, çoksa söyleyin daha da istemem, zaten yer de vermem.

Yalnız var ya, ben yaşlanınca hala uçan arabalarımız olmayacak ve hala otobüse binicez. Ha belki otobüsler şoförsüz olur ama uçmayacağından eminim. İşte o otobüste bana yer veren çıkmazsa çok koyar be. Dağıtırım o otobüsü lan!..

629

Kuşlar, çok gürültü yapıyorlar. Dışarıdaki gürültünün %bayabi’sini kuşlar çıkarıyor diye okumuştum, hatırlayamadım şimdi. Kuşların kendisinden rahatsız olduğumdan değil ama hakikaten camımdan içeri araba, komşu, çoluk çocuk gürültüsünden çok kuş sesi geliyor ve hepsi birbirine karıştığından sesler gürültü halini alıyor ama olmasa da çok tatsız tuzsuz olur lan. En basiti gece sessizliği bu kadar değerli olmazdı.

628

Otobüslerin içine motor sesi girmesin!

627

Sen ve ben ikimiz,
lcd’den evimiz

626

Herhangi bir mitinge, eyleme “NOLUYO LAN BURDA?!” yazılı pankartla katılasım var. Büyük ihtimal yapamıycam, benim yerime siz yapın.
Bir de “VURMASANIZA LAN!” yazılı tişört giyip gitmek lazım tabi…

625

Saat başına 5-10dk kala televizyonu açmayı hiç sevmiyorum. Genelde Cnbc-e, Discovery ve NatGeo izlediğimden ve bunlar programlarını saat başı yayınladıklarından bir açıyorsun program bitmeye yakın, o bitince de reklamlar 5dk, hiç güzel olmuyor. Zaten 10-20dk izliyorum ortalama, onu da programın sonunu izleyerek harcamak koyuyor, ben de zap yapıyorum napayım…

624

En çok sevdiğim tişörtümü giymeyi öyle özlemişim ki hem önünde çıkmayan diş macunu izi olması hem de solmasına rağmen dayanamadım giydim. Zaten çok da belli olmuyormuş o leke. Keşke aynısından bulabilsem de alıp koleksiyonuma koyabilsem temiz temiz…

623

Beni yürürken izlemek çok eğlencelidir bence.

622

Ne zamandı hatırlamıyorum, neler olmuştu hatırlamıyorum, nerdeydik hatırlamıyorum… Harun ve birkaç kişiyle buluştuk oturuyoruz, yanındaki o ara tam olarak kim olduğunu anlamadığım kızın ona bakışını gördüm. Yıllardır yakından dahi görmediğim o bakışı öyle çok özlemiştim ki onlar adına sevinirken kendime acımıştım. Yıllardır bana böyle bakan bir kişi bile yoktu, belki de uzun süre daha olmayacaktı. Çünkü o gün Harun’a en yakınımdaki insanın bana daha da yakınlaşmaya başladığını ancak uyuşamayacağımızdan dert yanmıştım.

Artık bana öyle bakan O insan aylar önce uyuşmayız, çok farklıyız, olmaz diye düşündüğüm O kız. Her ne kadar o aşk dolu bakışı birkaç ayda bir yakından görebilecek olsam da hiç koymuyor bu. Çünkü o bakışın verdiği tadı her gülüşünde, her kelimesinde, her anısında alıyorum artık.

Harun ve Ceren ise umarım uzun süre daha birbirlerine o şekilde bakmaya devam ederler…

621

Acaba çok eski insanların rüyaları nasıldı?

620

Ben ne olduğum gibi ne de göründüğüm gibi olabiliyorum. Hatta gerçekte ne düşündüğümü, istediğimi bile yansıtamadığım zamanlar oluyor. Böyle olunca da en yakınımdakiler bile neler düşünebileceğimi bilemiyor, beni tanıyamıyor.

619

Ben seni İstanbul’da sanıyordum, Kontes’de Ankara’da sanıyormuş. Meğersem Konya’daymışsın. Şaşırdık nasıl becermişiz de böyle farklı anlamışız diye.

Eee naber abi?

618

Yaklaşık iki haftadır hayatımın en güzel, garip, mutlu, tasasız, mantıksız günlerini yaşadığımdan hiç bir şey yazasım yoktu. Bu günlerin ardında güzel anılar, duygular, pişmanlıklar ama en ağırı özlem kaldı.

Şu anda kendimi o kadar boşta ve çelişkide hissediyorum ki şimdi ne yapacağımı bilememeye gidiyorum…

617

Şu an, o kadar duygusal, yalnız, sevgi dolu ve karamsarım ki az önce yazdığım yazı bunları ikiye katladı.

616

Evde yalnızım. Annemle babam torun görmeye gittiler. Şimdi onların yaptığı tüm rutin işleri ben yapıyorum. Yemeğimi ben yapıyorum, çöpü ben dışarı koyuyorum, perdeleri ben çekiyorum ayrıca yalnız olduğum anlaşılmasın diye her zaman yanan oturma odasının ışığını da yakıyorum… Bu kadar uzun süre yalnız kalmadığımdan baya değişik geliyor. Özellikle arada içeri gidip oturma odasının kapısında durup bizimkilere baktıktan sonra geri dönmek ne büyük bir şeymiş benim için onu anladım.

Bu arada değer monitörü kullanan olmadığından hep yapmak istediğim çift monitör olayını yaptım. Masamda biri 20” diğeri 22” iki monitör var ki zor sığdırdım. Birisinde msn varken diğerinde firefox olması hep istediğim bir şeydi.

615

Rüya olsaydı “keşke gerçek olsa” derdim ama ben 2,5 günde yaşadıklarımızı hala rüyaymış gibi hatırlıyorum. Öyle ki gerçekten rüya olmasından korktuğum anlar oldu.

Sen gel, hep boş oturalım…

614

En sonunda gidiyorum İstanbul’a be! Polisevinde yer ayırtmıştım, hatta orda ayırttım diye hakimevinde yer boşaldı dediklerinde gerek yok demiştim. Ama beyefendiler 2 gün kala iptal etmişler tüm rezervasyonları. Çok pis küfrettim bilesiniz olm! Bugün şansıma yakınlarda bir hotel buldum da rahatladım. Yoksa gece 8de orda olacağımdan hava karanlıkken otel arayacaktım. Böyle insanın başını sokacak bir yeri olmaması çok fena bir şey ya. Metallica konserine gittiğimizde de otel bulana kadar bir gerginlik bir endişe mahvolmuştuk, neyse ki yırttım.

SEVDİCEĞE KAVUŞUYORUM ULAN! ehe…

613

Süper düzenli müzik arşivime shift+delete yapmamak için zor tutuyorum kendimi. Hiçbirinden zevk alamaz oldum lan! Tümden silip yeniden toplasam diye düşünüyorum da olmaz ki öylede…

612

Eskiden uçurtmamla kilometrelerce ip salmayı hayal ediyordum. 1km salsam da yeterdi bana. Sonra o ipi taşıması için uçurtmayı büyütmem gerektiğini fark ettim, kaldı öyle…

611

Sabit kalmasını istediklerini bulmak için değişmedikçe yaşamak zor.

610

Sen otur 1-2 ay söylesem mi diye karar vermek için düşün, sonra söylemek için “nasıl yapsam, güzel olsun ama, romantik olsun tabi, mesajla olmaz, mektupla olur belki, gidince en güzeli olur, nerede söylesem, aha bak şöyle söylesem ne güzel olur…” diye kafanda kur. Sonra tutsun “seni seviyorum” diye mesaj atsın. Öyle afalladım ki resmen mala bağladım o an.

O kadar planın suya düştüğüne mi yanayım, ben mesajla söylemeye kıyamazken onun gaza gelip mesajla söylediğine mi yanayım, sonunda birimizin söyleyebildiğine mi sevineyim eheh… Hayır bir şeye yandığım yok aslında sonuç önemli. Yine de hata bende, ilişki ortadayken madem söylemeyi kafana koydun niye uzatıp erteliyorsun ki olm?

O değil İstanbul’a gideceğim gün çok yaklaştı! Düşündükçe yıllardır heyecanlanmadığım gibi heyecanlanıyorum…

609

Kırlangıçları çok severim. Gündüz uçan yarasa gibiler, hızlı uçup ani manevra yaptıklarından izlemesi çok zevkli oluyor. Yüksek uçtuklarından kimi insanlar fark etmez bile varlıklarını. Geçen gün yağmur başladı, biter bitmez birden ortaya çıktılar, normalde o saatte uçmazlar halbuki. Doya doya izledim tenis maçı izler gibi. Keşke alçaktan uçsalar da sürekli izleyebilsem be…

608

Havaalanının çıkış kapısında elimde “NABER?” yazan bir kağıtla durmayı düşünüyorum.

607

Hayvansız ev olmuyor.

606

True Blood’un 3. sezonu sanki ara verdiğimiz oyuna devam ediyormuş gibi hissettirdi, özlemişim lan.

605

O değil de ben kendi fotoğraf makinemi yapacaktım hala başlayamadım.

604

Hani otobüs duraktan hareket ederken arkadan koşarak birisi gelir otobüsün yarısına kadar gelir ama şoför görmez, koşan adam çaresizce bize bakar ya. İşte o anda birinin şoföre dur demesi gerekir ama o ben olmuyorum. Çok da üzülüyorum ama azımdan çıkmıyor o sözcükler. Hadi beni geçtim başkası niye demiyor lan?

603

Mesela evimin yanında küçük de olsa yeterli debide bir akarsu olsa tüm evi ne biçim de soğuturum.

Nasıl bir soğutma aşkıysa bendeki birden geldi aklıma bu. Gideyim de İklimlendirme Soğutma bölümü okuyayım bari…

602

İnsanın kafası rahatken uyuması, uyandıktan sonra da yarı uyanık yatak keyfi yapması dünyadaki en güzel şeylerden birisi ha. Özellikle önceki gece kafasında bin tilkiyle uyuduysa daha iyi anlıyorsun değerini.

601

Arkadaşların evlerine gittiğimde yaramaz çocuk gibi burada ne var, bu ne diye odayı karıştırırdım. Hayır karıştırma lan diyeni karıştırmıyorum zaten. Bir şey demeyenleri karıştırıyordum. Gelen en son misafir çocukları odamı karıştırdıklarında anladım ki çok sinir bozucu bir şey bu be!

600

Nasıl üşeniyorum bu 50. yazılara biliyor musunuz… Kaç gündür bekleyen yazılar var sırada sadece kopyala yapıştır yapılmayı bekliyorlar ama bu yazılara denk gelince onlar da yatıyor yattıkları yerde.

Kontes ile mektupları yayınladığımız Uzak’ı açtık. Pek ziyaret edeni falan yok ki bekliyordum da. Oturup ben bile o kadar mektubu okumaya üşenirim. Öyle çok süper ilginç gizli şeyler de yazmıyoruz ama bundan sonra ilginçleşebilir de eheh. Neyse işte blogu açmadan öncekileri de koyduk, yazdıkça da yayınlarız yenilerini…

Öyle işte, senden naber?

599

Aslında, bazı rüyaları anlatmak yerine neler hissettirdiklerini anlatmak daha güzel.

598

Bugün, kahve fincanını dökmemek için kasarak odama götürmektense fincan ve ketılı aynı anda götürüp, doldurup, sonra ketılı mutfağa geri götürmeyi akıl edebildim. Bir tur fazladan yürüyorum ama olsun. Şu ketılı da kettle diye yazmaya da hiç elim gitmedi biliyor musun…

597

Rüyadaydım, arkada tek tek göndererek oluşturduğu playlistten şarkılar çalıyordu. Yüz yüze konuşur gibiydik ama aslında mesajlaşıyorduk, atlardan bahsediyorduk. En son attığı mesajı okurken sonuna yetişemeden şarkı bittiği an uyandım. Don’t close your eyes diyerek bitmişti, kesin ondan. Sonra mesajda yazanı pek hatırlayamadığımı fark ettim, geri dönüp hatırlamaya çalıştım ki normalde yapmam bunu, normal değiliz gibisinden bir şey yazıyordu sanki. Geri uyumaya çalıştım, hem üşüdüğümden hem rüya kafamı kurcaladığından uyuyamadım.

596

Eve döndüm. Çok özlemişim ama sanki sabah çıkmış akşam gelmiş gibiydim. Bunun gibi duygularımı dışarı vuramadığım çok oluyor. Çok süper bir anda sakin gözüküyorum ama aslında içimden wheeeeee diye bağırıyor oluyorum, karşımdakiyle de alakalı biraz. Neyse işte, odama girdiğimde çok garip oldum özellikle. Lan aylarca ayrı kalmak değil de bunun gibi kısa süreliler daha çok koyuyor bana o çok ilginç. Zaten uçakla giderken de bir tedirginlik vardı anlamadım. Her zamanki gibi de son 2 günde sivrisinekler açıkta kalan yerlerimde sokmadık nokta bırakmadılar. Tabi yiğeni görünce bunlar önemsiz kalıyor. Yirim lan! ehe…

595

5 günlüğüne Trabzon’a gidiyorum. HANİ DAYI OLDUM YA BEN, o yüzden…

594

İnsanın nefsiyle savaşıp iradesi güçlü olmasa bile kazanması çok zevk veriyor. Hatta sırf bu yüzden sataştığım oluyor eheh…

593

Bunca zorunluluğun arasında bir de çözemediğim şeylerin eksikliğini çekerken birden havalar bozdu. Her an depresyona girebilirim gibi geliyor da girmem herhalde be. Başka şeyler çıkmasın yeter ki…

592

Dün, Ankara’da hava öyle bir kapandı ki şehir bile değiştirmeden, hatta evde otururken jetlag oldum.

591

Bu Trabzon insanı uçağa bağımlı hale gelmiş ya lan! Adamlar bundan 1 hafta sonrasına kadar tüm seferleri dolduruyorlar. İstanbul’a baktım yarına bile 29 liralık uçuşlar duruyor be.

590

Hani insanlar “ilgi görmek için ilgi gösterme” gibi bir mantık yürütürler ya, bende tam tersi şekilde işliyor bu. Eğer ilgi görüyorsam ilgi gösteriyorum, görmezsem de göstermeye devam ediyorum ama bir yere kadar, sonra o da bitiyor.

Zaten “ilgi görmek için ilgi gösterme” kadar bencilce bir davranış görmedim ben. Karşıdaki sana keyfinden ilgi gösteriyor zaten dimi, düşünme sen onun neler hissettiğini sadece kendi egona yoğunlaş, göt! Şuna bak yazıya öylesine başladım yazarken sinirlendim lan!

589

Rüyaları bağlayabilsek, uzaklar yakın olsa…

588

Kahverengi hamamböcekleri daha tatlı oluyor.

587

Kursa gitmek için yürürken her zaman oralarda gördüğüm beyaz kediyi gördüm, pisi dedim koşa koşa geldi. Çok pis olduğundan ve sadece eve dönerken karşılaştığımdan o zamanlar sevip eve kadar elimi bir yere değdirmeden hemen yıkıyordum. Bu sefer sevmeyecektim, hatta pisi dediğime pişman oldum. Ama tam hadi gidiyorum ben diyip adım attım ki bu da kendini yere atıp taklalar atmaya başladı, adeta baştan çıkardı dayanamadım. O değil de erkek lan bu.

586

Hayatımda yediğim en güzel şeylerden birisi hanımeli reçeliydi.

585

Normalde hiç fotoğraf, resim vs. koymuyorum.

Ancak bu çok sarstı beni…



…nerden geldiğini anlayamadım.

584

Artık verdiğim sözü tutamamaktan daha çok korkar oldum.

583

Gece dışarıda saklambaç oynayan çocukları duyduğumda üstüme yalnız çöküyor, balkonu özlüyorum. Küçükken bir gün dışarı çıkmama izin vermediler, balkondan saklambaç oynayan arkadaşlarımı izledim de psikolojime yer etti desem gece 10’da gelirdik eve be, hatırlamıyorum öyle bir şey yaşadığımı. Zaten balkonumuz da çocukların oynadığı tarafa bakmıyor, yalnız hissettiğimle kalıyorum…

582

Otobüse bindim, bilet koçanındaki son bilete denk geldiğim için sırıtarak yerime oturdum.

581

Aslında, duygularımı bastırmaktan değil de onları anlamadığımdan çok fazla etkilenmiyorum. Hiç hissetmiyor bile olabilirim, eheh…

580

Nokia’nın güya yenileyip, adını değiştirip Pc Suite yazılımının yerine getirdiği Ovi Suite kadar mal bir yazılım görmedim ben. Pc suite bile daha hızlı, daha stabildi hatta daha özellikliydi lan! Açarsın önce bir kendine gelmeye çalışır, daha gelemeden senkronizasyon yapmaya başlar o bitene kadar elleşirsen takılır falan. Adeta eski bilgisayar gibi davranıyor. Hatta “ibnelerin yazdığı programlar”a bile girer bu.

579

Şarkıların hissettirdikleri hiç hissetmediğim mi, hissetmeyi unuttuğum mu yoksa hissetmek istediğim duygular mı seçemiyorum. Sadece hissetmek istemediklerim olmadıklarını biliyorum, yaa yaa…

578

Peki, iyi anlaşabildiğim insanların çoğuyla aslında çok zıt yönlerimizin olması ve başka şehirde olmalarına ne diyeceksin?

577

Meğer Lost’un tüm olayı 6 sezona yaydığı küçük duyguları son bölümde birden vererek adamı ağlatmakmış.

Ancak sonunda nasıl bağlayacaklarını anlaşıldığında “öeh bu ne lan” desem de sonlara doğru düşündüm de gayet güzel sonlandırdılar. Ha ama bir Battlestar Galactica finali kadar da değildi.

576

Hem kendilerine verdiğim değeri anlamayıp, hem de sevgili bulduktan sonra arayıp sormayarak kombo yapan arkadaşlarım var.

575

Sürekli elektrikler gittiğinden netbook alalım onların şarjı uzun gidiyor diye çıktık Asus UL50v alıp döndük. Benim böyle bir modelden haberim yoktu. Zaten inceleme namına da çok az Türkçe içerik var. Asıl olayı 12 saat bekleme süresi vaat etmesi ancak daha tam yüklenip gözlemleyemesem de ilk seferinde 8 saate yakın kullandım ki bu netbooklardan bile daha iyi pil performansı demek oluyor. İşlemcisi güçlü değil tabi ki ama 720p videoları takılmadan oynatabiliyor, 1080p’lerde ise takılmalar, seste kaymalar oluyor ki 720p yeterken buna ne gerek var? Ekran kartı da çok güçlü değildir sanıyordum ama Oblivion’u neredeyse tüm değerler açıkken 20Fps üstünde çalıştırabildi ancak haliyle pil ömrü çabuk azaldı. Gerçi o kadar ağır oyun oynamam be. Aslında hoşuma giden daha bir sürü ince ayrıntısı, özelliği var ama merak eden aşağıdaki incelemeye bakabilir.

Sonuçta çok oyun oynamam, nette gezinirim, film izlerim, word’de çalışırım diyen insana tam gidecek bir notebook. Genel olarak diz üstülere bakınca hepsi 2 küsür Ghz işlemcili, gereksiz güçte ekran kartlı modeller. Yukarıda saydıklarımı yapacak bir insan için bunların bu kadar yüksek olması gerekli değil üstelik gereksiz yere pil ömrünü törpüleyip, ısınıp bacak yakıyorlar. Zaten ısı demek yavaşlık demek, daha fazla güç tüketimi demek. Şöyle düşünün mesela, sadece ev-iş arası bazen de çarşıya çıkmak için araba alacaksınız, gidip parkı kolay, küçük, az yakan bir tane almak yerine aman iyi olsun güçlü olsun diye büyük motorlu, çok yakan, ağır bir jip almak gibi mantıksız bir şey bu. Yalnız ben Media Markt’dan aldım, 20 tane getirtmişler ve son 2 üründen birisiydi bu, bulmak zor olabilir.

Elektrik gidince modemi de çalıştırabilmek için baya araştırma yaptım. Yahu millet sanki bu dertten hiç muzdarip değil gibi pek şikayet eden de yok. Lan laptop’un çalışsa bile internetsiz ne işine yarıyor ki? Neyse, ben o kadar araştırdım ettim birkaç çözüm buldum ama babam sanki hiç uğraşmamışım gibi benim dediklerimi boş verip gitti kesintisiz güç kaynağı aldı. O da sesi kesilebilen modellerden değilmiş, 10 saniyede bir ötüp duruyor. Çok saçma lan, “sağane toynaam istediğim kadar kullanırım ne ötüyon” demek de olmuyor, garanti yüzünden söküp atamıyorum da. Geçen gün elektrik gitti hemen kullandım bunları. Notebook zaten sadece nette gezinirsen 8 saatten fazla dayanıyor. Güç kaynağı da 9Ah olduğundan modemi teoride 15 saat idare etmesi lazım. Pili falan eskidi desen hadi 12 saat olsun. Yarısında da notebook’un pilini çıkarıp bağlasan ikisi bir 3 saat daha gider herhalde.

Ayrıca daha kapsamlı inceleme için buraya, notebook’un kendisi için buraya bakınız.

574

2 saat sonra Lost’un finali yayınlanacak. Sabah kalkınca hemen indirip izleyeyim isterdim ancak 512lik internetimle en az 2 saat beklemek zorunda kalıcam. İzleyene kadar da sözlükten uzak durmak gerek ha…

573

Bir gün derste kalkıp bas tonda “MİYAV!” dedikten sonra hiçbir şey olmamış gibi geri oturmayı hayal ediyorum.

572

Hızla uzayan kuşkonmazım ani bir U dönüşü yaparak boynunu büktü, yastayız.

571

Hurley’i gördüm ben. Böyle ben merdivenlerden iniyordum o çıkıyordu. Göz göze geldik “aha tanıyorum ben bunu san… DUUUDE!?” derken şaşkınlıktan gözlerim büyüdü, tabi muhtemelen alışmıştır o bakışlara, bıkmış gibi önüne çevirdi kafasını. Ben hala gözlerimi alamadan yanlış mı görüyorum lan acaba diye gözden kaybolana kadar baktım. Saç sakal yüz her şeyi aynıydı birazcık daha kilolu olsa Jorge Garcia’nın dublörü bile olurdu sanki.

570

Geçenlerde uzun zamandır var olan ama aslında orda olduğunu bilmediğim bir duygunun farkına varmıştım, sonraki düşüncelerim garipti.

569

Miyh…

568

Tek yıllık bitki yetiştircem, çiçek değil ama. Koyucam camın önüne küçük bir saksı, tek bir buğday ekicem.

567

Masamdaki kuşkonmazın 3 gün önce 10cm iken fark ettiğim yeni sürgünü bu gün 30cm. Su koyunca içip uzuyor lan bu! Tripodu kurdum arada çekiyorum, gif yaparım belki, belki de yapmam. Kadrajdan çıktı lan…

566

Küçük olduğumu en yoğun berberde yüksekte durayım diye koltuğun üstüne konulan kalasa oturduğum zaman hissetmiştim.

565

Bilgisayarı kendime yasaklamayı düşünüyorum. Sadece sabah öğle akşam 1 saat baksam yeter. Bağımlı olmuşum lan resmen! Başından kalkınca yapacak bir şey bulamıyorum, ders çalışayım diyorum aklıma bir şey geliyor hemen bakayım diye monitörü geri açıyorum daha da kapatamıyorum. Yaptığım elle tutulur bir şey de yok ki öyle karşısında oturuyorum emilim…

564

Aylardır adil kullanım sınırı uygulamadan aylık 50-250GB arası download yapmama müsaade eden ttnet’e teşekkür ediyorum. Bu ay ilk defa hız düştü, düşmesine bir şey demiyorum ama 512’ye de düşürülmez ki lan insaf! Aynı anda iki bilgisayar kullanamıyor olm bu hızı!

563

Ben de mi çocuğum “iştahım yok” dediğinde “başla gelir” diye cevap vericem yoksa? ühüh…

562

Kendini bir kokuyla eşleştir deseler aşırı yüklenmiş elektrik motoru kokusu derim.

561

Kaç yıldır ice tea içerim, limon yerine şeftaliyi daha çok sevdiğimi yeni fark ettim.

560

Zaten iki cümle yazı yazıyorum ama onu da yazarken feci zorlanıyorum. İnsan cümle kurmayı birden unutur mu lan?!

559

Godsmack’in yeni albümünü bayadır bekliyordum. Özellikle What if ve Shadow of a soul gayet iyi parçalar olmuş. Albümün adı da The Oracle, o parça da olmuş. Özelmişim be…

558

El yazımı hiç beğenmiyorum. Aylarca bir şey yazmadıktan sonra birden yazınca daha da feci oluyor.

557

Burası Çankaya, ayda 2-3 kez elektrikler kesiliyor.

556

Sabahtan akşama kadar Rss’lere hiç bakmasam 100 küsür yazı birikiyor. Bir de çok uzun yazıları sonra okurum diye bırakıyorum, ben onları okuyana kadar başka uzun yazılar da geliyor, sonra onların hepsini bir seferde okumak için 2 saat harcıyorum. Ayrıca Brief candır.

555

Geçen gün uyumaya çalışırken o an çok rahatsız eden bir anımı hafızamdan silmeye çalıştım. Çok küçük bir anıydı aslında ama uyumadan önce bir süreliğine kafamdan çıkartmış olmam silmiş olmam demek olmuyor ki.
Ertesi sabah hiç yoktan zınk diye kafamda belirdi birden. Sürekli kullanılan alanların daha da güçlendiği insan beyinde bir anıyı düşünerek unutmaya çalışmak da apayrı bir salaklık. Bu yüzden unutulmaya çalışılan anılar sanki daha özel anılarmış gibi hepsi bir yerde toplanıyor, birini hatırlayınca diğerleri de peşinden geliyor. O yüzden akla geldiğinde hiç bulaşmamak, derin nefes alıp başka şeyler düşünmek lazım.

554

Metro çarşısındaki çatal bıçakçının önünden ne zaman geçsem ortaya kocaman elektromıknatıs koyup çalıştırma hayalimden başka bir şey düşünemiyorum.

553

Sonisphere’e gidemeyeceğimin kesinleşmesi değil de İstanbul’a gidemeyeceğim daha çok koydu. Halbuki Kontes’le ne hayaller kurmuştuk…
Saha içi kombine’mi de 180’e “parayı zor denkleştiren öğrenci”ye sattığım için neşe doluyum bir bilsen.

552

Şu tüysüz kedilerden alırsam adını Gollum koyarım.

551

Hani otobüs beklerken öyle etrafa bakarsın ya, işte öyle etrafa bakmadan direk arkana dönüp tek bir noktaya bakacaksın, orada da sana bakan biri olacak. O da “oha nasıl da direk gördü lan?” diye düşünürken sen yavaş yavaş önüne döneceksin…
Evet, otobüs beklerken çok sıkılıyorum yapıyorum bunu, hiç denk gelmedi.

550

Bu ay baya yazdım be. Yani her ay 30 civarı yazıyorum fakat bu ay yazdığımın daha da farkındaydım, neden bilmiyorum. Hazır 50. yazıya gelmişken de uzun zamandır açmayı düşündüğümüz yeni blogdan bahsedeyim. (Bu ne resmi cümle lan) Bir gün Pijamalı Kontes’le çok sıkılırken hadi mektuplaşalım diye yazışmaya başladık. Sonra bunları yeni blog açıp ona koyalım dedik… öyle yani. Haber vereyim dedim. Bir de isim bulamadık bloga. Aklına güzel bir şey gelen varsa yorumlara yazıversin.

Sonra mesela hiç parantez kullanmıyorum ben. Yukarıdaki parantez de blogdaki 2. parantez heralde eheh. O da bu 50. yazılarda öylesine yazdığımdan. Normalde word’de yazıp geçirdiğimden kelimeler, imla kuralları falan da düzgün oluyor. Yorumlarda o kadar kasmıyorum pek ama işte yazılarda takıntı haline geldi adeta.
Böyle, ktnxbai…

549

Yolda yürürken arabaların camlarından saça bakıp düzeltmenin içgüdüsel bir davranış olduğunu düşünmeye başlıyorum.
Lan bir önceki arabaya baktın işte düzgündü 5 adım sonrakine gelince niye bakıyorsun?

548

Bir gün içinde iki kez moralin çökmesi ve kafamı toplamak için iki kez yatağa uzanmak benim için çok fazla. İkisinin de sadece kendime kızmamla alakalı ve ikincisinin iradem dışında olması daha fazla.

547

Sanki böğrümde duygusal Alien yaşıyormuş da çıkmak için zorluyormuş gibi hissediyorum. Birisine sarıldığım anda içinden fırlayarak yüzüne atlayıp ağlayacakmış gibi…

546

Immmh yeni park etmiş araba kokusu!

545

Telefonumdan dinlediğim müzik haricinde ses çıkmasını garipsiyorum.

544

İnsanları “iyi” tanımayı pek de sevmiyorum. Sanki erişilmemesi gereken bilgilere erişebiliyormuş gibi sözleri gerçek mi değil mi anlıyor, sonraki hamlelerini tahmin edebiliyorsun… Ama böyle olmayacaktı da ne olacaktı?

543

En azından bir kedim olsa kendimi bu kadar yalnız hissetmezdim.

542

Kitap okurken bazen tek bir kelime, bazen olayın gidişatı hayal gücümü tetikliyor, dalıp gidiyorum ama bilinçsizce okumaya da devam ediyorum. Okuyorum ama anlamıyorum çünkü o sırada kurmakta olduğum hayalle uğraşıyorum. Ancak paragraf bitince ya da bir şey dikkatimi dağıtınca kendime geliyorum. Sonra bir bakmışım sayfayı yarılamış ve hiçbir şey anlamamışım, mecbur baştan okuyorum. Bunu hiç sevmiyorum aslında, hem okuma hızımı düşürüyor hem de bazen kitaptan bir şey anlayamaz hale geliyorum.

541

Dışarı çok nadir gezmeye çıkıyorum. Çıkınca da 5 kilometreden aşağı yürümediğimizden evde yürürken bile ayaklarımın altı acıyor.

540

Böcekle şaka olmaz. Sonra kafası bacağı eziliyor…

539

The Tick’in tüm sezonlarını bulup da Mad Jack The Pirate’ınkileri bulamamak çok garip.

538

Aslında evet, değer verdiğim insanları kendimden çok düşündüğüm oluyor.

537

Bir oyundan mekaniğini anlayana kadar zevk alabiliyorum. Ondan sonrası görev haline geliyor. Özellikle platform oyunlarını bu yüzden sevmiyorum.

536

Sütü bardak kirletmiyim diye boş maden suyu şişesine koyacak kadar hem de…

535

Ekşide Browni Intense’i öve öve bitiremiyorlar. Alışverişe çıktığımızda gözüme takıldı aldım birkaç tane. Tamam browni’den de güzel denebilir ama hiç de öyle harika, awesome, muhteşem, über falan değil lan, niye bu kadar büyütüyorsunuz olm?

534

Bir pazar günüydü, yapacak hiçbir şey bulamadık…

533

Masam o kadar tozlanıyor ki süpürgeye uzun tüylü başlığı takıp öyle alıyorum tozları. Sonra rafları da aynı şekilde alıyorum. Ayda bir temizleyince bez dayanmıyor zaten o tozlara.

532

Hani rüyada heyecanlanınca birden kalp deli gibi çarpmaya başlar da hem rüyaya tekrar konsantre olamazsınız hem uykunuz kaçar ya, hiç sevmezdim bunu. Ancak geçen yine aynı şey olduğunda rüyayı boş verdim vücuduma odaklandım. Adrenalin kalbime ulaştığı anda hızlanarak çarpmaya, vücudumu sarsmaya başlıyor. O hızlandıkça adrenalin ve oksijen en ücra köşelere damarları yakıp daraltarak ulaşıyor, kaslar canlanıyor. O an kalkıp koşmaya başlayacaksın gibi hissediyorsun ama gözlerini açtığında karanlığa alışmış göz bebekleri adrenalin yüzünden büyüdüğünden açamıyorsun. Açamadığın için kalkamıyorsun, bir süre sonra etkisi geçiyor uyuyup kalıyorsun. Mutsuz son eheh…

531

Yanık tencere sapı kokusu.

530

Into the Wild’ı izledim. Yine konusunun ne olduğunu bilmeden izlediklerimdendi. Doğa aşkı paydasında karakterle empatiyi tamamen kurmuşken gelen son darbeden çok etkilendim. Yatağa yattığımda, sabah kalktığımda bile aklımdaydı, o derece. Yönetmen ve oyunculuk bu kadar iyi olmasa etkilenmezdim sanıyorum.

529

Hayallere dalıyorum, sonra sırıtırken buluyorum kendimi. Çoğunda da gülecek bir şeyler oluyor ha. Beynim kendi kendini eğlendiriyor, daha nolsun.

528

Neredeyse tüm cheezburger network’ü takip eder hale geldim.

527

Küçükken durmadan “bu ne?” diye soran ben artık “niye?” diye soruyorum hep. İnsanlar da biraz açıklayıcı konuşsunlar hep karşıdakinin sormasını bekliyorlar.

526

Bazı şarkıların tadı belli bir ses seviyesi altında çıkmıyor be.

525

Scrubs’ın sezonlarını tekrardan izlerken 4.sezonda ard arda izlemediğim 4 bölüm buldum! Nasıl atlamışım anlamadım ama normalde her gece 2 tane izlerken oturdum 4ünü de izledim. Başka da çıkar mı hiç bilmiyorum, çok heyecanlı…

Edit: oha bir tane daha izlemediğim çıktı. Zaten hatırladım ilk izlediğimde J.D ne zaman sevgili yaptı ki lan diye şaşırmıştım ama bölüm atlamış olabileceğim aklıma gelmemişti eheh…

524

Yıllardır çok kulaklık tamir ettim. Genelde sokete yakın tarafında kablo kopar, eski kulaklıklardan birinin soketini ona takardım. Hatta lise 1’de iken hangi kablonun ne işe yaradığını çözdüğümde adeta çok gizli bir şey bulmuşçasına sevinmiştim. Ama ilk defa kabloyu değil hoparlörleri değiştirdim. Zaten kablosunu kullandığım kulaklık da şimdiye kadar aldığım en berbat kulaklıktı. Çok iyi de oldu, çok güzel iyi oldu…

523

Sony Bravia reklamındaki topların önünde atlamayı isterdim.

522

LAN! Şu Tom Bombadil’in hikayesini niye çekmiyorlar anlamıyorum! Lord of The Rings’in tee 78 yapımı animasyonu izledim, aha bunda vardır belki dedim onda bile yoktu be! Zaten o filmi çekenlere de sinirlendim. Sen tut hem 3 kitabın ilkini filmin yarısından fazlasına yay hem de Bombadil’e değinme. Zaten 3. kitaba hiç değinmeden miğfer dibinde bitirdiler. Ama yine de güzeldi animasyonları falan. Zaten animasyonlara bakmaktan izleyemedim.

Fanlar bari çekse Bombadil’in hikayesini ühüh…

521

…sonra işte ygs’ye girdim, çıktım. Sallamama rağmen süreyi yetiştiremeyerek kendimi şaşırttım. Öyle mükemmelistim ki sallarken bile her soruya 1dk ayırdım. Hayır, ayırmadım da kimisine çok uğraştım lan.
Meeh çok da Kasımpaşa…

520

Keşke düşüncelerin kaydedilebildiği bir devirde yaşasaydık, yazmaya üşeniyorum.

519

Fallout 3’e başladığımda atmosfere kapılıp “negzel yapmış adamlar” demiştim. Metro 2033’e başladığımdaysa “laan laan noluyo laaan” diye azım açık kaldı. Sıkılıp “dur ben bişey indireyim” derken görüp, hakkında hiçbir şey bilmeden indirdim ama bitecek diye oynamaya kıyamıyorum. Başlarda Rpg sanmıştım o yüzden aynı post-nükleer temalı Fallout ile karşılaştırmıştım ama Fps olduğunu anlayınca yine de koymadı. Oynamak için gece olmasını bekliyorum ki ışıkları kapatıp oynayayım bebek…

518

Bizim binanın arkasındaki arazide etrafta yapılan inşaatlardan kalma tonla tahta iskele yığını var. Küçükken dışarıda oynarken her gördüğüm şeye “dur ben şunu bi yakayım” diyip yakan bir çocuk olduğum için bunları görünce de o pyromaniac duygularım kabarıyor ama etrafta binalar var kendimi tutuyorum o yüzden, yazık millete. Ha ama ilkokul zamanlarımda görsem bunları acımadan yakar, uzaktan da ağağağağa diye izlerdim.

517

Bugün Başkent Hukuk fakültesinin mezuniyet için toplu fotoğraf çekimi varmış. Ama pek sevgili arkadaşım beni “mezuniyet törenim var gelip fotoğrafımı çeker misin?” diye ters köşe yapıp çağırdı, çok sıkıldığımdan düşünmeden olur dedim. Anlamalıydım ama “ne mezuniyeti lan bu kadar erken mezun mu olunur?” demeliydim.

Meeeh modunda kendisinin peşinden dolanıp arkadaşlarıyla fotoğraflarını çektim, omzumda iki tane dslr olmasına rağmen yine de kıytırık kompak makinelerini uzatıp “bununla da çeker misiiin?” diyen insanlara katlandım. Hem ne diyim yok çekmem mi diyim?
Tam aha bitti derken neymiş Anıtkabir’e gidilecekmiş de tuttukları fotoğrafçı da oraya gelmek için para istemiş de ben çekecekmişim. Şimdi yok gelmem desem yine ayıp olacak, buraya kadar gelmişim gideyim çekeyim bari dedim.

Sonra konvoyda 4 “Woo Girl”ün olduğu bir arabada korna sesleriyle ve boynuma boynuma vuran rüzgarla Anıtkabir’e vardık. İyi ki gitmişim çünkü hep istediğim foto muhabiri havasını yakaladım. Böyle koca grubun tüm fotoğraf işleri bana kalmış, üstelik beni engellemeye çalışan askere komutanı “elleme heyetten o” dediğini duyunca da önüme çıkan her askere “heyettenim ben” diyip istediğim yerden çektim fotoğrafları. Sırf bu ego patlaması tüm günü kurtardı eheh…

Tabi çelenk bırakılırken ve sonrasında tüm fotoğrafları ben çektiğim için herkes gelip fotoğrafları istemeye başladı. Ben de önceden bunu öngörüp tümünü arkadaşın makinesiyle çektiğimden benden değil ondan alacaksınız dedim. Bunu derken de içimden “nıahahahaa” diye kötü adam kahkahaları attım.
O değil de dağılırken çok fazla kişi gelip teşekkür etti ona şaşırdım. Bir de çok yoruldum lan, öyle böyle değil, tam 3 gündür erken kalkıyorum boru mu?

516

Cümlenin ortasında dikkatin dağılması insanı kendinden soğutuyor.

515

Uzun zamandan beri ilk defa saç kesimimi beğeniyorum. Çünkü eve dönünce berberin kaçırdığı yerleri ben kestim eheh…

514

İzlediğim Lost hariç tüm diziler ya hayvani aralar verdi ya da 15 günde bir yayınlıyorlar. Ben de filmlere sardım.

513

En sevmediğim uzantı .mov’dur. Böyle bi bencillik bi kendini beğenmişlik havaları falan…

512

Morali sürekli yüksek tutmaya çalışmak yoruyor. Sonra bir sabah kalkıyorsun ki depresyondasın.

511

“Lan” dememek için kendimi tutuyorum artık. Yazılarımda kimsenin yüzüne demediğimden rahatım ama insanlarla konuşurken bana göre her ne kadar “samimilikten” öyle diyor olsam da dışarıdan bakınca rahatsız edici durduğunu da biliyorum. Yine de kaçıyor arada be. Artık “lan” yerine “be” kullanıyorum zaten.

510

Evdeki kapıların çerçeveleri çivi tabancasıyla çakılmış meğersem. 10 yıldır oturuyorum yanlarındaki izlere çekiç izidir diyordum ama çivilerin derinliğini yeni fark ettim. 10 yıl lan!

509

Fırında tavuk yaptım, oldu.

508

Ne zaman ruj veya nemlendirici görsem dişleyesim geliyor. Hele süper kokusu olan nemlendiricilerde zor tutuyorum kendimi…

507

Alt+Tab yapınca çat diye masaüstüne çıkan, sonra çat diye geri gelen oyun en güzel oyundur.

506

Kıskançlık ve özlem duygularım çok güçlü. Kıskançlığı saklayabiliyorum ama yine de içimde tepiniyor. Özlem de normalde açığa vurulmadığı için kendimden saklayabilmek pek mümkün değil. Sonra bu ikisi böyle beynimde birlikte tepinmeye başlayıp mideme doğru iniyorlar falan…

505

Banyo yapmak çok sıkıcı.

504

S06E09: “Hurley The Lost Whisperer” eheh…

503

Omzuma bir şey takmadan dışarı çıkamaz oldum be. İyi ki Yashica’nın kılıfı var da çantaya gerek olmadan sadece onu alabiliyorum.

502

Kahve yaparken çok uğraşmamak için “7’si 1 arada” yaptım. 7 olduğuna ben de şaşırdım ha…

501

Anaaa harbi Sonisphere biletini almıştık dimi lan! Saha içi kombine hem de ağağağa... En güzeli de Bununla 4-5 gün falan takılcaz. Sonraki en güzel şey Manowar’ı görücez sonra da Metallica’yı ikinci kez izliycez. Yanımda Dübüratif ve Karşı da gelebilirse süper olucak ha…

500

500 oldu ki!
Ne fotoğraflarıma isim vermeyi ne de yazılarıma başlık koymayı sevmiyorum. Yani ne görüyorsan veya anlıyorsan o dur, niye bakış açısı daraltılsın ki? Blog yazmaya başladığımda tam olarak istediğim microblog olayıydı. Ancak o zamanlar ona microblog dendiğini bilmediğimden ve Twitter‘da olmadığından Blogger’a geçtim. Gerçi son zamanlarda yazılarım uzadı, daha açıklayıcı yazar oldum. Hatta önceden günde 10-15 yazı yazdığım oluyordu. Şimdiyse haftada 5 tane falan. Bu da hayatımın boş geçmesinden kaynaklanıyor.

Önceden Blogcu’da yazdım azcık, sonra buraya 22 Haziran 2008 de geçtim. Başladım başlayalı aslında çok da olmamış ama öyle geliyor. Bu yazılarımın nedenlerinden birisi de yıllar sonra okuyup “ahaha mal” demek eheh… Kaç bine kadar giderim bilmiyorum ama gidebildiğim kadar giderim işte.

Oldu görüşürüüüz…

499

Nedensiz yere sinirleniyorum, sonra niye “sinirleniyorum lan ben?” diye sinirleniyorum, sonra dikkatim dağılıyor döngüden çıkıyorum.

498

Odamda 4 tane boş maden suyu şişesi var. 6’ya tamamlamadan hayatta atmam.

497

Evde iki kişiyiz ama her seferinde banyoyu dolu bulmayı başarıyorum.

496

Hiçbir anlamı olmamasına rağmen anlamlı gözüken yazılar yazmak istiyorum.

495

Giden kutusunda 2006’dan kalan bir mail buldum. Adeta gözüm seğirerek okudum. Sonra 05’den beri sakladığım şeylere de aynı şekilde baktım okudum. Arşivci kişilik yüzünden atamıyorum da ha.

494

Mythbusters’a kafamdan efsane uydurup göndermeyi düşünmüştüm. Sonra unutmuşum, şimdi yine hatırladım da ne uğraşıcam lan…

493

Gün boyu baktığım 22” LCD monitörümle ilgili çok korkunç hayallerim var. Mesela maket bıçağını alıp baştan sona bastırarak kesmek, nokta nokta saplayarak desen yapmak falan… bir de her bakışımda aklıma geliyor, zor tutuyorum kendimi.

492

Tiftik hızı!

491

Harun’lar evi sokuluyla taşıdılar. Önceki 2+1 nem yuvasından sonra burası onlar için saray gibi eheh.. Hem iki katlı evlere sempatim olduğundan hem de evi beğendiğimden yanlarına taşınasım geldi de hem oda yok hem taşınmam lan gül gibi evimi bırakıp. Hadi onları geçtim işe falan girmeden kiraya nasıl ortak olayım be. Ama bize yakın olduklarından zırt pırt gidip gelirim ki. Hem kedi de var, mis.

490

İki gün önce soğan doğradım ama kokusu hala ellerimde lan!

489

Sonisphere Festivaline aynı anda görmek isteyeceğim iki grup Metallica ve Manowar geliyor, diğerleri içindeyse Megadeth ve Alice in Chains’i canlı izleyebileceğim için mutlu oldum. Bunlar dışındakileri zaten pek dinlemiyorum ki. Keşke Iron Maiden’da gelseydi lan, tam olurdu o zaman. Böyle diyorum ama daha gidebilecek miyim kesin değil. O zamana kadar bilet parasını bulmam lazım ki o zamana kadar bilet kalacağını da sanmıyorum. Sonra kalacak yer meselesi var. Lan yanında kalacağım biri yok lan! Yemek memek de istemezdim sadece geceyi geçireyim gideyim derdim yük olmamak için. Hakim evinde kalayım desem hem yumuşak hem hesaplı olur ama tek başıma kalmak sıkıcı olur lan o yüzden en son seçenek olarak bırakıyorum onu. Muhtemelen günlük ev kiralarız ama onda da fazla kişi gidince fiyat arttırıyorlarmış. Zaten kaç kişi gidecek o da belli değil ki. Millet 3 ay var daha diye hiç ciddiye almıyor ama koltuklu yerlerin kombine biletleri bitmiş bile. O değil de geçen seferki Metallica konserindeki kadar heyecanlandım be. Zaten ne zamandır İstanbul’a gitmek de istiyordum onun da etkisi var. Hatta bilet kalmazsa İstanbul’a gidip o parayla şöyle 5 gün falan kalmayı bile düşünebilirim eheh…

Ayrıca Öss’ye denk gelmesine sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Güya bu sene tekrar girecektim de sistemi çok pis değiştirmişler. Haziran’a kadar çalışır barajı rahat geçerim diyordum ama baktım bu kadar kısa sürede olmaz baraj maraj. Olmayınca da Haziran’dakilere giremem, olsa da girmem lan eheh… Ama geçen sefer gidemeyip bu sene de bu yüzden gidemeyeceklerin acısını paylaşıyorum.

488

Bir cihazın ne kadar az ayrıntısını biliyorsam o kadar kafam rahat kullanıyorum. Az önce benim telefonun ekranındaki tozları temizlemek için içini açtım. Bir önceki telefonu da aynı sebeple açıp ekrana giden kabloyu koparmıştım, aynısını yapmayım diye servis kitapçığını indirdim ondan baktım nasıl açacağıma. Açmaz olaydım lan! Hem hayvan gibi kirlenmiş hem de ekrandan tozları alıyorum bzıt diye başkaları gidiyor. Neyse temizledim kapadım ama bu sefer kapağın iç kısmında tam ortada yusyuvarlak bir iz var. Hadi yine açtım kolonyayla temizledim geçti ama yine bzıt diye yapışan tozlarla uğraştım. Şimdi de gözüme bir sürü ayrıntı takılıyor şunu da şuradan şöyle yapıp hallederim diye düşünüp duruyorum. Daha da açmam lan! İstediği kadar tozlansın napayım…

487

Hard diskleri severim, ağırdır, candır, saygımız vardır. Hatta başından beri yapısı itibariyle değişmeyecek kadar mühendislik harikasıdır, hayran olunasıdır ama hala yavaş lan bunlar! Emilim işlemciler aynı anda 5 işi yapabilecekken bu beyefendi 2 işi bile aynı anda yaparken zorlandığından diğer işleri de yavaşlatıyor, göt. Şu Solid State disklerden alıp Windows’u ve devamlı aktif yazılımları onda barındırmayı istiyorum ama onların vakti de daha gelmedi ki.

487

Daha da Kodak Gold kullanmam. Tonundan tiksindim emilim…

Not: Color Plus yerine Gold yazmışım ya lan.

485

Ankara’dan çok pis kaçasım var. Arkadaşlarla buluşayım desem her birinin ayrı mazereti var, tek başıma çıkayım fotoğraf falan çekeyim desem neredeyse gezmedik yer kalmadı, arabayı alayım komşu ilçelere falan gideyim öyle gezeyim desem hem bizim arabadan haz etmiyorum hem de öyle yolculuk tek başıma hiç eğlenceli olmaz ki lan. Ama motorum olsa tek başıma çok pis gezerdim ha.

484

Aha Cnbc-e Clone Wars’a başlıyormuş. Ben de indirsem de izlesem diyodum ha…

483

Ohaaa iki Metallica kitabım da eski sevgilimde kaldı laaaan! Yeni fark ediyorum ki buna bambaşka oha! Kitapların onun hediyesi olmasına ise yine oha diyorum…
Meeh neyse…

482

Geceleri adeta gece avcısı moduna giriyorum. Kulaklar hassas, gözler keskin, zihin açık. Aklıma Metallica’nın of wolf and man parçası geliyor. Diğer ikisini boş ver de zihin olmadığı kadar berrak olunca nasıl uyuyayım ben? Dışarı çıkıp düşünerek yürüyesim geliyor. Geceleri sokaklar sessiz oluyor ya, araba yok, insan yok, hava temiz, çok seviyorum.

Önceden de oluyordu böyle ama o zamanlar havyan gibi kahve tüketiyordum. Şimdiyse yok öyle şeyler ama yatağa yattığımda zihnimi kapatmak için yorganın altına girip kendimi karbondioksitle zehirliyorum ki düşünmeyeyim, o bile işe yaramıyor. 3’de uyuyunca 12’de kalkıyorum tabi. Kendime gelene kadar günün yarısını harcamış oluyorum. Önceden kafamda tonla düşünce olsa da yattığımda çat diye uyurdum be, ühüh.

481

Tivibu diye skindirik isimli bir hizmet çıkardı ttnet. Çok güzel lan! İsmi Skindirik olunca güzel olmaz diye bir şey yok. Yalnız birkaç eksiği var. Ara yüzü iyi ama çok da iyi değil. Favori kanal listesi yapamıyoruz ki onca gereksiz kanal arasından istediklerimiz arasında zap yapmak işkence gibi. Ekran boyutunu istediğimiz gibi ayarlayamıyoruz. İlle de ekranın %25ini kaplayacam ben diyor. Zaten kenara da ttnetin reklamını koymuşlar ki ne saçmalıktır anlamadım. Lan zaten kullanıyoruz işte en yeni servisinizi daha ne reklam yapıyonuz?

Bunlar dışında performansı gayet iyi. 8mbit hızım olmasına rağmen nadiren 150-200’le iletişim kurduğundan 1mbit kullananlarla aramızda çok da performans farkı olmaz sanıyorum. Ha aynı anda nette gezme gibi bir fark olur o kadar. Hatta takılmaları önlemek için önce düşük kaliteli alıyor görüntüyü sonradan kaliteli haline geliyor. Ayrıca kanallar arasında National Geographic ve E2 olması süper. Ama yetmez yanına Discovery Chanel hatta ve hatta Nickelodeon ve Cartoon Network’ü de koyarlarsa dadından yinmez olacaktır benim için.

Yalnız daha adam gibi geliştiremeden üye sayısı arttığı için patlama olasılığı da var, ttnet bu. Ha satacağı hayvani reyting raporlarından gelecek parayı sadece bu sisteme yatırırlarsa daş gibi olacaktır. Şimdilik nisanın sonuna kadar 1tl ama ondan sonra 3 ve 8tllik tarifeler olacakmış. Film kiralama, seç izle, durdur falan filan beni ilgilendirmediğinden sorun yok eheh. O değil de gereksiz uzun yazdım lan.

480

Geçen belgesel izlerken adamın biri “aslanları ne kadar evcilleştirseniz de saldırma ihtimalleri vardır” dedi. Lan sanki bildiğin kedileri evcilleştiriyoruz da saldırmıyorlar mı? Ben kedim sinirlenince kaçtığımı bilirim lan! Küçücük kedi bile yırtıp parçalıyorsa aslandan evcilleşmesini beklemek ne demek demen lazımdı olm…
Ha melmel bakmaktan başka bir şey yapmayan kediler de var ama onlar da bildiğin mal be. Öyle mayışık kedi mi olur? Kedi dediğin aslandır, gaplandır, sevdirmek istemiyorsa kola sarılıp tepikleyendir…

479

Hani resim dersinde kırtasiyeden aldığımız kalıba alçıyı döküp kuruduktan sonra boyardık. Bir keresinde çok uğraşmıştım, hava kabarcığı kalmasın, kaymak gibi olsun diye kenarına pıt pıt pıt vurmuştum kuruyana kadar. Sonra boyamayı da elimdeki en ince uçlu fırçayla yapmıştım. Sınıftaki en güzel kalıp olacağından emindim. Okula gidince baktım ki boyama yaparken kabartmaların başladığı yerleri boyamamışım. Halbuki evde çok dikkatle boyamıştım, nasıl olduğunu hala anlayamadım hatta ara sıra aklıma gelir. Neyse tenefüste hemen oraları da boyadım dikkatle. Resim dersine geldiğimizde baktım ki ikiye bölünmüş! Yere düşürüp mü kırdım yoksa kırılmış olarak mı buldum o anki şoktan tam hatırlayamıyorum eheh. İşte o an yaşadığım üzüntüyü, hayal kırıklığını nasıl anlatayım bilemiyorum. Daha sonra aynı şey ortaokulda bir arkadaşın başına daha geldiğinde benim başıma gelmiş gibi içim gitmişti, yaşamayan bilemez tabi.

478

Eskiden normal tv kanallarında filmlerin jeneriklerini çat diye keserlerdi, hala da kesiyorlar. Çocukken bile çok sinirlenirdim lan! Sen filmi göster, sonra onu yapan adamların isimlerini gösterme. Tabi parasıyla değimli! Aslında küçükken en çok sinirlediğim şey Robin Hood çizgi filminin (anime gibi bişeydi) süpersonik jenerik müziğini tam olarak dinleyemememdi. Bir keresinde kesmeden göstermişlerdi de nasıl sevinmiştim. Sonra Cnbc-e çıktı ve jeneriği sonuna kadar gösterdi. Saygımı kazandı bu sayede eheh…

477

Bir gün de fotoğraf çekmeye çıktığımızda “hayırdır gençler kimin için çekiyonuz?” diyen güvenlik görevlisi ya da polisle karşılaşmayalım arhadaş ya!

476

Weirdest night ever!

475

İlk defa fotoğraf yarışmasına katılıcam. Sırf bu yüzden en iyi fotoğraflarımı arşivin içinden çektim çıkardım. Kendi fotoğraflarımı genelde beğenmem, yani kötüyse kötüdür. Hatta başkalarına göre değilse bile kötüdür genelde. Buna rağmen tahminimden fazla olarak 12 tane analog, 6 tane dijital toplam 18 fotoğraf çıktı ve bunların içinden 4 tanesini seçmem lazım. Bunlardan 9 tanesini kenara ayırdım şimdi onlarla cebelleşiyorum. Ne zor şeymiş be. Bir de daha fazla fotoğrafım olması daha feci olurdu. O da olur ilerde eheh…

O değil de analogdan daha az fotoğrafım olmasına rağmen 2 katı fazla fotoğraf çıkmasına şaşırmadım ha, analog candır.

474

Bir ara etrafımda sürekli kontör isteyen 2-3 kişi vardı. Aynı hattımız olmamasını söylememe rağmen her seferinde soranı bile vardı. Şimdi fark ettim de artık yoklar, nasıl rahatlamış hissettim anlatamam.

473

Biraz sakin başka şeyler dinliyim diye Lastfm’den dinlediklerime benzer 4-5 grup bulup indirdim. 3 gün boyunca hepsini dinledim ama ya çok elektronik ya çok mıymıy olduklarından iki tanesini beğenebildim, o da zorla. Şimdi etkilerinden kurtulmak için açtım Dark Tranquility dinliyorum. Artık eskisi gibi ya tesadüfen ya da tavsiyeyle yeni grup bulurum ben. Olmuyor böyle be…

472

Az önce Avea’dan “AVRUPA LIGIb” diye mesaj geldi. Düzgün hali gelir diye bekliyorum, bakalım…

471

İçgüdüler kadar insanı hem kurtaran hem de azına sıçan başka bir şey görmedim arkadaş.

470

Bloomberg tv’yi ne zaman açsam arkadan yürüyen birinin topuk sesi geliyor lan. Bilerek mi yapıyorsunuz nedir?

469

Zaytung okumaktan artık normal haber gördüğümde bile ciddiye almıyorum.

468

Kontes 3 gündür buradaydı. Sürekli yaptığımız “gelsene” muhabbetinde ilk davranan o oldu. Ayrıca, fırsatım vardı da gitmedim mi? İyi ki gelmiş ama be. Neredeyse 1.5 aydır doğru düzgün çıkamamışken tam boş olduğum zamana denk getirdi. Zaten bundan sonra da zor çıkacağımdan güzel oldu.
Bir de bu güya sürpriz yapacaktı bana. Bu hazırlık yaparken ben biliyordum tabi böyle bir şeylere hazırlandığını. Yazılarında da çok açık verdi zaten. En sonunda “Ankara’ya geliyosun dimi?” diye “yok be nerde” diye cevap verip tüm her şeyi yanlış yorumladığımı düşünmeme neden oldu. 15dk sonra da tutup “evet Ankara’ya geliyorum” dedi. Lan yemiştim ne güzel niye bozuyorsun sürprizi, adama bah.
Ama gayet güzel vakit geçirdik be.
Di mi gı?

467

İlkokuldayken bizi gösteri gibi bir şeye götürüyorlardı. Okula yakın olduğu için de yürüyerek gidiyorduk. Örtmenler önden giderken yanımızda da okulun hademesi bize göz kulak oluyordu. Tam olarak ne oldu bilmiyorum ama hademeye küçümsercesine köpek dedim. Kısık sesle dedim ama yanımdaki duydu hemen ispiyonladı. Adam sinirlendi, üstüme yürüdü hatta.
Geçen gün hatırladım da bu olayı, çok pis koydu be. Ne gerek vardı ki benim ona öyle dememe. Adamı zaten başımıza dikmişler istemeye istemeye geliyor peşimizden. Çocukluğuma vermenin de bir manası yok çünkü içimde engelleyemediğim bir “insanları küçümseme” güdüsü var, çok rahatsız ediyor beni. Öyle ki ne zaman birini küçümsesem hemen kendime kızıp burnuma gazeteyle vuruyorum.

466

Mesela öğrenci veya bekar evinde falan yaşasam acıkınca köşedeki simitçiden eve simit isterim. Simit güzeldir, yanıktır, candır…

465

Telefon santralleri “for english press nine” dediğinde o tuşa basmamak için kendimle savaşıyorum.

464

Geçen ablamla telefonda konuşuyoruz,
+ya her yerde şey var…
-ney var?
+şey eee..
diye takıldım, aklama gelmedi. O an “dansöz var” demek geldi içimden ama nasıl zor tuttum kendimi. Yani konu ciddi olmasa derdim eheh…

463

Kargo sırasında beklerken önümdeki teyze “sen şöyle geç oğlum” dedi. Yıllar sonra, annemden başka “oğlum” diye hitap eden biriyle karşılaşınca afalladım ama dediğini de sorgulamadan yaptım. Şoku atlatınca en son bana böyle lisede hitap edildiğini hatırladım. Kesin lise öğretmeniydi o teyze, başka bir mesleği olamaz. Ama niye bana da liseli gibi hitap ettin? Lise çağında mı gösteriyorum ki hı? Niye duygularımla oynadınız örtmenim, ühüh…

462

İlerde sinirli insan olurum ben. Bildiğin sinirli böyle…

461

Programcı olacaz dedik donanımcı olma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.

460

Fallout 3’de eksikliğini en çok ¬hissettiğim şey yemeklerdi. O kadar çeşitli yiyecek şeyler var ama biz sadece azalan sağlığı yükseltmek için yiyoruz. Yani adam gibi dese ya “acıktın olm git yemek ye yoksa şu özelliklerden penaltı alacan” diye.

459

Yürürken öndeki sigara içen adamdan gelen dumanın kokusunu seviyorum.

458

Paint’te araçlar ne işe yarıyor diye bakarken tüm ekranı boyayıp sonra adeta odaya kovayla boya dökmüşüm gibi panikle ablam görürse kızar diye hepsini silgiyle silmeye çalışmıştım. Sonra işin içinden nasıl çıktım hatırlamıyorum…

457

Kahve beni sinirli yapıyormuş meğersem.

456

Bu sıkışıklıkta ne zamandır beklediğim Lost ve Caprica da başladı. Lostun yarısını izledim de siyah ekranda Lost yazısı yaklaşırken rınrınrın dercesine lostlostlostlostlost demeyi özlemişim be eheh…

455

10 gün içinde 7 tane sınavın sorularını ezberleyip geçmem lazım. Yanında da yüzlerce sayfa ingilizce doküman okumam lazım, oh mis…
Demek ki neymiş? Sertifikanın olmadığı ilana başvurmayacakmışsın.

454

Hazır peynir ekmek olsa keşke, hazırlamakla uğraşmasak. Yanında hazır dilimlenmiş domates falan da olsa…

453

Her gün geçtiğim yolda yıllar önce evden kaçan kedimin yavruları olabilecek kediler görüyorum. Hiç de pas vermiyolar haa…

452

Kontes (00:24):
*yodaya can geldi
*ahaha

Nesnel | (00:26):
*eneeem
*beslenir ki o

Kontes (00:26):
*ahah
*dimi

Nesnel | (00:26):
*fıratın eline fotomontajla verecen

Kontes (00:27):
*bastonla dolaşıyo ama savaşmaya gelince çekirge gibi
*çakal

Nesnel | (00:28):
*dimi

Kontes (00:28):
*di

Nesnel | (00:29):
*bok

Kontes (00:29):
*püsür
*oha evlendiler
*hiğ
*eneeee kolu gitmiş yiğidimin

Kontes (00:30):
*2 hayal kırıklığı üstüste
*pii bitti lan
*boşanır bunlar 3. de :P

Kontes (00:31):
*ben oynuyorum onda
*ayırıyorum ikisini

Nesnel | (00:31):
*aunietauyhetüayuetayuatei

451

“Kaykılmak” fiili daha çok kullanılmalı!

450

Temayı değiştirdim nihayet.
Başka da bişey yok aslında.
Evet, başka yazcak bişey yok.
Önümüzdeki 50.ye bakıcaz…

449

Sıfır acı çekirdek garantisi veren çekirdek markası çıksa ne satar beaa…

448

Bu herifin makinesini çok pis kafa üstü düşürdüm. Lensin önündeki plastik kırıldı, bir de yerler karlı sulu falandı. Neyse ki analog olandı, dijitali öyle düşürsen lens kalmaz.
Basına saldırı fotoğraf makinemizi kırdılar…

447

Nerde “Download Drivers” yazısı görsem tıklayıp indiresim geliyor.

446

Keşke odadaki tozları kendine çeken bir alet olsa. Masanın üstü 2 günde toz oluyor be. Silmeye de üşeniyorum ha, tozlu tozlu duruyor öyle…

445

Her gece birer bölüm House ve Scrubs izleyerek uyuyorum. İkisi de hastane temalı olsalar da onun dışında zıt oldukları için bilinçaltı afallıyor. Böylece hem ekşınlı hem de eğeceli rüyalar görüyorum, oh mis…

444

Aslında, ben hep öğretmen olmak istemiştim ki.

443

Bir gün maden suyunun kapağı yerine şişe açacağını çöpe atıcam diye çok korkuyorum.

442

Yashica Lynx 5000e aldım. Kargodan gelir gelmez o heyecanla hemen taktım filmi çıktım 45dk gezdim makarayı bitirdim geldim. Yalnız sararken çok zorlandı, sıkıştı saramamamdan mı makineden mi anlamadım film üst üste binmişti. Filmin yarısından fazlası da kırıştığından çöpe gitti. Güya hemen banyo ettircektim, kapanma saatlerine yetiştiremezler diye de ettirmedim. Yeni makaradan önce Ali Değer’e gösterip, sonra rahat rahat bir makara bitirir onu banyo ettiririm.
O değil de sonun da analog sahibi oldum be. Rangefinder olması daha bi güzel oldu. Gerçi ele falan pek oturmuyor ama hep merak ediyordum bu rf makineleri. Artık üretilmeyen pilleri için de bir alternatif bulursam dadından yinmeyeceh…

441

Mesela, bir binaya temel kazıldığını gördüğümde çıkan taşlara bakıp kim bilir kaç yıldır güneş görmüyorlar diye, çimentoyla kapatılırken de acaba bundan sonra hiç güneş görebilecekler mi diye düşünüyorum.

440

Half-Life 2: Episode 3 çıksa da oynasak diye beklerken bu sene de çıkartmayacaklarını öğrendim. Len bari yeni motor falan yazsalar. Hatta bu kadar bekledikten sonra episode’u mu kaldı direk Half-Life 3 olarak çıkarırlar.
Meeh, Diablo 3 yok episode 3 yok ne var lan it!

439

Elektrikli süpürgeyle kapıya dayanan anne çok geriyor beni. Özellikle süpürgeyi kapının dibine kadar sokarak ıslık sesi çıkarttırması, sanki kapıyı yumrukluyormuş gibi aniden kapıya çarptırması. Daha az önce odamı süpürmüş olsam bile adeta süpürgeden ölümüne korkan kedi gibi geriliyorum adrenalin salgılıyorum, elimde değil.

438

Hani bir zamanlar Flash tvde Amerikan güreşini sunan iki kişi vardı. Böyle orjinali çevirmekten çok doğaçlama yapar “aha bak nasıl eline vercek şimdi… bacağını” tadında anlatırlardı. Onları tekrar görebilsek keşke be.

437

View yazarken her seferinde önce wiev yazıyorum sonra düzeltiyorum. Hatta baştakini yazarken de aynısını yaptım.

436

Navigasyon cihazının altyazı da gösterebildiğini keşfetmek benim için büyük keyfi oldu. Yatakta misler gibi dizi izleyebiliyorum bitince de tek hamlede kapayıp uyuyorum bebeh…

435

Dün gece 02 gibi National Geographic’de zürafa otopsisi vardı. Şaşırdım televizyonda böyle bir şeyi yayınladıklarına. Küçükler izlemesin diye bu saatte gösteriyorlar sandım ama sabah da tekrarı vardı asıl ona şaşırdım. Yani ceza alırlar mı bilmiyorum ama mesela bu kanallara da ceza olarak belgesel mi yayınlatıyorlar merak ettim eheh… Ayrıca son reklamdan sonra program bitmeden başka programa geçti herifler.

434

Çarpma işleminde X yerine . konulabildiğini öğrenince ilk başlarda çok fantastik gelmişti.

433

Gittim geldim. Meğersem Yeni Adana otobüslerini iki katlı yapmış. Binince baktım öne oturan yok bilet kontrolünde geçebilir miyim diye sormayı bekliyorum. Önümdeki çocuğun annesi sordu çocuğu oturabilir mi diye, muavin de dolu dedi. Lan başka ne diyeceğidi küçücük çocuğa! Hem arabada öne oturtmayın diyorlar hem de otobüsün en önüne oturmasına mı izin vereceklerdi? Ben de tuttum inandım dolu olduğuna, sonradan düştü çocuğu kandırmak için öyle dediği. Öne gelsin de sorayım derken arkadan başka bi adam geldi oturdu. Nasıl kızıyorum kendime nasıl olur da çocuğu kandırmak için söylenen şeye kanarsın da sormazsın diye. Ama iyi ki de sormamışım çünkü hem yağmur sesi çok fazla hem de karşıdan gelenlerin farları feci şekilde rahatsız ediyordu. 4 sıra arkada oturmama rağmen ben bile rahatsız oldum, o derece. Ayrıca bu iki katlı otobüsler de hiç iyi değilmiş. Zıplamaktan uyuyamadım lan! Nasıl bir amortisör yapmışlarsa bok gibi olmuş. Tamam daha yüksek daha ağır ona göre yapılmıştır ama en ufak çukurdan sonra da 2-3 kez zıplanmaz ki be. Aha kafayı koltuğa sabitledim uyurum böyle diyorsun ki birden sarsılıyorsun kafa düşüyor, toplasan 2 saat uyumamışımdır. Bir de neymiş Coach of the Year seçilmiş bu otobüs, bırah şimdi! Yalnız tek bir iyiliğini gördüm, araç geniş olunca önden koltukları ikişerli doldurarak değil herkesi tek oturacak şekilde yerleştiriyorlar.

İnince de hemen gittim biletimi değiştirdim en önden aldım. Gündüz far olayı olmadığından daha rahat gibi geldi ama bu sefer de tüm yolculuğu tırsarak geçirdim. Resmen “Karşıdan gelen mazot yüklü tanker” korkusu nedir anladım. Şoför zaten kenara çok yakın sürüyordu bir de birkaç kez riskli solama yaptı. Yolun yarısında her an kemeri çözüp arkaya kaçacakmış gibi tetikteydim. En ön olduğundan haliyle emniyet kemeri vardı da tırla falan çarpışınca hiç işe yaramaz o be. Yani bacaklar ezilip sıkışacağından camdan fırlama gibi bir sorun olmaz gibi geldi bana eheh…

Adana’da da gezdim fotoğraf çektim falan. Çok pis yürüdüm ama ha, vakit geçirmek için baya vaktim vardı, 10 km falan yürümüşümdür herhalde. Eve gelince de yorgunluktan yorgunluk banyosu bile yapamadım o derece. Zaten günübirlik yolculuklarda bildiğin jetlag oluyorum, günümü saatimi şaşıyorum ben. Daha da gitmiyim be, yeter.

432

Adana’ya gidiyorum yine, diplomayı alıp döncem hemen. Nolurdu sanki postayla falan gönderseydiniz lan. Neyse artık değişiklik olur bir günlüğüne muhtemelen de son gidişim ha. Daha da gitmiyim mümkünse. Zaten uçakların saatleri tutmadığından hep otobüsteyim. Hiç değilse dönüşte falan uçakla gelirim diyordum o da olmadı. Otobüste güzel film koysalar bari lan.
Ayrıca en son böyle gittiğimde Harun’un Canon A-1’iyle çok süper sb makara çıkarmıştım. Bu gidişimdekinde de Karşı’nın AE-1’ini alayım dedim de ulaşamadım herife. Artık dijitale talim etcez eheh…

431

Mp3 çaları 1 Mb’dan daha az yer kalacak şekilde doldurmanın verdiği zevki başka hiçbir şeyden alamıyorum.

430

Odadan çıkarken sanki israf olacakmış gibi müziği kapatıyorum.

429

Kar yağsın!

428

Avatar’a giden kimi gördüysem “film bitince alkışlayanlar oldu” diyor. Gitmedim daha ama eğer ben gidince de alkışlayan olursa kitlesel bir geyiğin döndüğüne cidden inanmaya başlıycam. Sinemada alkış ne lan? 3 saatten sonra beyniniz mi bokehleniyor ki?

427

Paralı askerler çok rerö. Para alacam diye savaşa mı gidilir lan? Mahalle kavgasına gitsen bile sağ döneceğinin teminatı yok sen tutmuş toplu tüfekli savaşa gidiyorsun.

426

Star Wars’u yeni bitirdim. Yaklaşık 10 yıldır yüzlerce kez adını duydum, esprilerin çoğundan bir şey anlamadım ama içimde çok süpersonik klasikleri hemen izleyeyim/okuyayım/dinleyeyim diye özel bir istek olmadığından da anca izleyebildim. Ha 3-4 yıl erken izlesem daha güzel olurmuş sanki.

Şimdi ben mantık hatalarını falan sevmiyorum ya, filmde büyük yer tutan ışın kılıcı dövüşlerinden sadece hızlandığında zevk alabildim. (Sonrası hafif spoiler!) Arkadaş bu adı üstünde ışın kılıcı lan, değdimi skertiyor. Madem öyle neden dövüşürken momentumunu ona göre kullanmıyorsun? Yani çoğu pozisyonda tek bir bilek hareketiyle karşı taraf karşı koyamadan işi bitirebilecekken neden ille kolunla gerçek kılıç kullanır gibi saldırıyorsun? Tamam belki filmdeki çekimleri sadece ışının çıktığı kabzayla yapmadıkları için böyle olabilir ama bari koreografiyi dediğim açıkları bırakmayacak şekilde göre yapsalarmış lan. (Bitti tamam) Aslında bu ve bunun gibi çoğu ayrıntı hakkında bilgim yok ama filmi izlemeyince de bunları araştırmaya gerek olmuyor haliyle. Dediğim gibi 3-4 yıl önce izlemiş olsam şimdiye çoğu ayrıntıyı biliyor olurdum, zamanla araştırırım artık.

Bir de seriyi tam 720p olarak indirmeyi bitirdim ki Cnbc-e’deki Star Wars reklamını gördüm. Başta pişman oldum ama son üçü bitirip ilk üçe başladığımda geçti. Zira Cnbc-e hikaye sırasına göre gösterilecek diye biliyorum ama sinemada yayınlanan sıradan kesinlikle daha zevkli. Hatta Cnbc-e’den son üçü tekrar izlerim her iki türlü de izlemiş olurum eheh…
Ayrıca aralarda Family Guy’ın “Blue Harvest” ve “Something, Something, Something, Darkside” bölümlerini izledim, normalde bu kadar gülmem ama yarıla yarıla güldüm resmen lan. “piçuvv piçuvv, gotchaa” eheh…

Sırada da Clone Wars var.

425

Hani olay mahalline adli ekip gelir luminol ve mor ışıkla temizlenmiş kan arar ya. Bulduklarında o kanların temizlenirken dağılmış olması gerekir ama nedense ilk sıçradığı gibi kalmıştır. CSI’ı geçtim Dexter’da bile var lan bu hata! Adamı gazırlar olm!

424

Rüyanın ortasında uyanıp tekrardan rüyaya devam etmeye çalışınca çok çok saçma şeyler çıkıyor be. Bu durumda istemsiz gördüğüm rüyalarla yarı uyanıkken devam ettirmeye çalıştığım rüyalar arasında Dünyayı Kurtaran Adam ile Star Wars kadar fark oluyor.