178

Ekşi Duyuru’yu seviyorum lan! Öyle ki sözlükten fazla vakit geçiriyorum orda.
Ayrıca Malın Gözü’nü de oradan bulduydum. Rectoa isim arıyordu o zamanlar blog için falan, hey gidi =)

Sonra want2die var. Adam verdiği cevaplarla yarıyor be! Bide süper dalga geçiyor milletle. En son sitede “sevgilimle aramız şöyle böyle, ne yapmalıyım” ya da daha farklı çeşitlerde ilişkiler ile ilgili soru geliyordu. Adam dayanamayıp dalga geçmek için öyle özene bezene bir hikaye oluşturmuş ki okurken azım açık kaldı, yazanın o olduğunu görünce de gülmekten yarıldım. Sileceklerini tahmin edebilseydim kopyasını falan alırdım…

Severek takip ediyoruz…

177







“Betrayed” kelimesi telaffuzuyla falan çok karizma geliyor bana. “Betray” o kadar gelmiyor mesela, eheh..
İced Earth – A Question Of Heaven‘da Matthew Barlow’un o süpersonik karizmatik sesiyle “i’ve betrayed you” demesi çok hoşuma gidiyor lan.

176

“İzleyiciler” diye yeni gecıt çıkarmış blogger, geçen gün gördüm.
Bakayım nolucak diye “bu blogu izle” linkine tıkladım, kendi blogumun izleyicisi oldum.
Sileyim dedim, sil yoktu engelle vardı, kendimi engellemeyi yediremedim kalsın böyle dedim.
İzlediğim bloglar’dan siliniyormuş, sildim.
Silmek koymaz ama engellemek koyar be…

175

Yürüyor muydum, yatıyor muydum, ayakta mı duruyordum hatırlamıyorum tam, kalbim dikkatimi çekti birden. Sanki benden tamamen ayrı bir varlık gibi tişörtümün altında ritim atlamaksızın çarpıyor, çarpıntısı vücudumu hiçbir şekilde sarsmıyor… Elimi kalbimin üstüne koysam bile bu kadar farkına varamaz, bu kadar bütünleşemezdim kalbimle.

Çok garip hissettim lan kendimi. Kendi kafasına göre çarpıyor, o attığı için ben yaşayabiliyorum.

Durduğu anda da babayı yedim demektir…

174

Köpekler yürürkene, koşarkene tırnaklarının yere çarpma sesi geliyor ya. Bayılıyorum lan o sese!
Çıpıtıçıpıtı…

173

Eskişehir yolunda arabayla gidiyoruz, bir kamyon gördüm. Bildiğin kamyon. Kasasının yukarı tarafında “Benim hayatım senin hayalin olamaz” yazıyordu. O sırada annemler de gördü yazıyı.
Sonra arazımızdaki araba gidince alttaki yazıyı gördük “Ne o zoruna mı gitti koçum?”

Ailecek dumur olmuşkene kamyonu geçmeye başladık. Geçerken ister istemez baktım ki adam kazıtmış kafayı, kolda dövmeler, yüzde piercingler falan, tam dumur olduk, saygı duydum bir an.
Ancak atlet vardı üstünde be ya. Hiç değilse siyah olsaydı o atlet saygım anlık olmazdı ha…

172

Blogger engellendi! Adamın biri çıkıp bir blog sayfasındaki bir şey hakkında dava açar, mahkeme de uğraşıp siteye o sayfayı kapatması uyarısında bulunmadan –belki yapıyorlardır- tüm siteyi ve bağlı olduğu blog sayfalarını da beraberinde engeller.
Aynı zamanda düşünme, ifade ve bilgiye ulaşma özgürlüğümüzü de engellemiş olur.
Seveyim ben böyle işi!


Edit: O anki sinirle saçmalamışım. Ablamla konuştum da genelde “Atatürk’ün kişiliğine hakaret” türü suçlardan uygulanıyormuş bu. Savcılık telekomünikasyon kurumuna dosyayı mı gönderiyormuş, ona yetki mi veriyormuş ne hatırlamıyorum şimdi. İşte Telekomünikasyon kurumu siteyle iletişime geçip durumu haber verip ilgili yazıyı kaldırması halinde engelin de kalkacağını söylüyormuş. Yani blogger konuyla ilgilenirse yakın zamanda kalkar engel gibime geldi.
“E sadece o blog sayfasını kapasalar ya” dedim, yasanın biçimi falan biraz garip ondan böyle uygulanıyor. Maalesef deneye deneye öğreniliyor çoğu şey dedi…

Hayırlısı artık ne diyem, Mahmut mu diyem?

171

Artık yürürken saçlarım yaylanıyor acayip güzel bir duygu lan, ehe…
Rüzgar esince de ahenkle amuda kalkıyorlar…

170

Otobüs fren yaparken arkaya doğru yürümek…
İş bu insanın kendini en çaresiz hissettiği ancak savaşmaktan vazgeçmediği andır.

Vazgeçmek yemez zaten o kadar insan sana “başarabilecek mi” edasında bakarken.

169

Canım anlamadığım şekilde kavrulmuş kahve istedi. İçeyim hemen yatayım ki uykumu kaçırmasın diye niyetlendim.
Ecük türk kahvesi, neskafe, kafimeyt, şekeri alıp bir işe yaramayacağını bilerek 1dk falan mikrodalgaya koydum. Sonra alıp cezveye koydum susuz, kavurcam güyaa.. Televizyona dalmışım, bir baktım hayvan gibi duman çıkmaya başlamış! Aha dedim keke şekeri koymayaydım dedim. Meğersem kafimeyt yanmış, su koydum hemen. Kavurma işi yattı tabi. Türk kahvesi yapar gibi neskafe yaptım.

Üstüne bide er’ın sezon finali varmış meğersem, ona takıldım. Yatayım dedim, yok abi gözlerimi kapayamadım ki. Biraz döndüm ettim falan, son çare “karanlıkta monitöre bakarak gözleri yorup uyku getirmece”ye başvurdum. Word’ün ekranı da bembeyaz ki süper etkili ehehe… Birazdan oyuna da başlıycam, içine edecem gözlerimin. Yiyosa uyumuyum…

168

Film izlemek istiyorum. Ama yalnız değil, yanımda birisi olsun, sevdiğim birisi.
Eski filmleri izleyelim. Duygusal sahnelerde ağlayalım. Evet gözlerim doluyor, yanımda birisi olsa koyverir ağlarım da. Çok duygusal oldum artık.
Tek başıma film izlemeyi sevmiyorum. Yanımda birisi olsun, sadece arkadaşım olsun! Yarılalım da ağlayalım da!

167

Üşendim özel playlist yapmaya, “tüm arşivi playliste atayım şafılda ne gelirse dinleyeyim” dedim. Lan çalan 5 parçadan 3’ü jazz be! Ne jazz arşivi varmış bende. Levent abiden aldıydım zamanında. Hiç de özel olarak açıp dinlemem ha, böyle denk gelince dinliyorum sadece =)

166

Dexter izliyorum, gerim gerim geriliyorum, sonra pat diye bitiyor. Feci sinir oluyorum lan! Böyle o kadar gerilmem, havaya girmem boşunaymış gibi geliyor.
Param olsa tüm sezonları alırım, her gün 3 bölüm birden izlerim, gerilmelere doyarım. Tehey yavrum…

165

Harun’la cebeci antika pazarına gittik, iyi ki gitmişiz, keşke önceden de gitseymişiz! Lan yok böyle güzel bir yer! Makine alcaz diye gittik, Harun “25’e falan hurda bir şey bulursam alacam abi” diyordu da ben bulacağını pek sanmıyordum. Ben de 20 ayırmıştım, güzel bir şey görürsem alırım diye.
Önce bildiğin antikalar var, körüklü bir kaç makine gördük falan, “ee bu kadar mı lan burası” dedik meğersem içerilere ilerliyormuş. Girdik ki zenit kaynıyor her yer lan! 10’a Zenit-e bulduk, flashı da vardı ama aldıktan sora fark ettik aynası bozukmuş, geri verdik. Gezerken benim tüm küçüklük fotoğraflarımın çekildiği benim için efsane olan ancak bozuk bozuk yattığı için parçaladığım Kodak 2300md’den gördüm, adam 5 dedi. Para lazım olur falan diye sora alırım dedim.

Gezdik biraz daha ama gezerken sadece makine aradığımız için algıda seçicilik hat safhada, o yüzden pazarın asıl güzelliklerinden zevk alamıyoruz. Neyse bulduk bir tane Zenit-et 25 dedi, gezdik geri döndük 20’ye bıraktı Harun’un para yetmedi 5’ini ben verdim. Sonracığma 2 tane ateri kasedini 1’e, Harun A-1’e grip yapmak için pil yatağı arıyordu, org’da bulduk uygun pil yatağını, 50ykr’ye aldık koca orgu. En son bir tur daha atak dedik makine parçaları dolu süper bir tezgah bulduk oradan da 1’e sarı bir filtre buldum yeni Zenit’e.

Ama asıl günün bombası 3 ytl’ye Lomo Lubitel 2 almamdı. Adama sordum öylesine ne kadar diye, 3 dedi. Mal oldum, 2 kez “kaç? 3 mü? 3?” diye sordum, kaçırmadım tabi.

Zenit-et - 20 ytl
Lomo Lubitel 2 - 3 ytl
Kodak - 4 ytl
Sarı filtre - 1 ytl
2 ateri kasedi - 1 ytl
Pil yatağı - 50 ykr

Dönüşte Harun’un eski, dandirik ve feci sinir olduğumuz 28-80mm lensini parçalamanın zevki - Paha biçilemez =)

164

Araba kapılarından feci şekilde tırsarım. Duran arabanın içinde birisinin olduğunu gördüysem o arabanın yanından geçerken adeta kedi gibi dikkat kesilirim. İçerdekiler birden kapıyı açarlarsa kapıya geçirmiyim diye tetikte olurum.
Geçen bir taksinin arkasından doğru geliyorum, şoförü de dikizden gördüm, uyuyor gibi hali vardı. Başka yere bakıyordum ki lan birden açtı hayvan herif kapıyı! İnsan hiç değilse araba geliyormu diye arkaya bakar, bakınca benim geldiğimi görür be!
İyi ki hemen sola kırdım da bacağımla geçirdim kapıya, yoksa daha fena oluyordu ki dalardım ben o herife orda! Belki dalmazdım ama yerden kalkabilirsem üstüne yürürdüm ehehe…

163

Küçükken süper sportif bir insandım. Ancak süper hiperaktif olduğumdan ailem gönderiyor da olabilir.

3. sınıftayken başladım spora.
Taekvando’yla başladım, kırmızı üzeri siyah kuşağa kadar geldim ama sihay kuşak için Ankara’ya müsabakaya gelmek gerekiyordu, korktum, “yemişim siyahı” diyip bıraktım. Zaten en çok vaktimi alan spor buydu.

Sonra nasıl oldu hatırlamıyorum, bir şekilde jimnastiğe yazıldım. Onda da hoca değişti bir kaç ay sonra, bıraktım.
Bu ikisini uçtu spor kulübünde yaptım, Tokat’a son gittiğimde baktım hala açıktı kulüp ama gidip hal hatır falan sormam, yapamam öyle ben eheh..

Bunları yaparken aynı zamanda da izciliğe devam ediyordum tabi.

Efendime söylüyüm jimnastiği de harcadıktan sonra güreşe ve yüzmeye de yazıldım ancak onları Ankara’ya taşınmamız dolayısıyla bıraktım.

Ankara’ya geldikten bir süre sonra okçuluğa yazıldım, eve de yakındı hem çoh sevdiydim ha. Bu sefer de Dikmen’e taşınmamızdan dolayı git gel zor olur diye bırakmak zorunda kaldım. Zaten en sevdiğim okçuluk olmuştu, bırakınca içimde ukte kaldı be…

Daha sonra da sporla falan hiç alakam kalmadı. Kilo alan biri olsaydım şimdiye göt göbek olup çıkmıştım. Mesela bir yıl falan olmuştur bizim buradaki spor salonu açılalı, o zamandan beri kaydoluyum diyorum ama olamadım hala.

Bıraksalar okçulukta ilerlerdim lan ben!

162

1 haftadır, belki daha fazla bir zamandır (unuttum en sonuncuyu, valla) süper feci bir şekilde üşendiğimden banyo falan yapmamıştım. Sabah kalktığımda saçımı düzelttikten sonra elimi yağ sökücüyle yıkamam gerekiyordu, hatta saçımı sıksam çıkan yağla patates kızartırdım bea! eheh… Zaten öyle bir saldım ki bu aralar, banyo olayını geçtim son 2-3 gündür pijamamı çıkarmadım üstümden.

Neyse işte bugün artık dayanamayıp banyoya girdim, 1,5 saat çıkmadım. Ama varya kilo verdim resmen ehehe… Girmeden önce de saçımı taradıydım, tarağa gelen saçların 2 katı da banyoda döküldü, korktum lan saç uzatma sevdasına kel mi olucam diye…

Yok arhadaş bu kadar da üşengeçlik olmaz be, evden dışarı çıksam kesin bitlenirdim hea…

161

Çok süpersonik şekillerde sinek öldürürüm. Büyüdükçe vahşiliğim azalıyor ama küçükken çok acımasız, caniydim.

Mesela herkes gibi sineklikle çap diye hayvanın üstüne vurmaktansa adeta katilin kurbanını bağlaması ve işkence hazırlıklarına başlarken yavaş yavaş aletleri kurbana göstermesi gibi önce odanın kapısını kapatıp boncuklu silahıma yavaşça mermileri doldururdum, sonra sineğin perdeye konmasını bekleyip güzelce nişan aldıktan sonra “çöpat!” efektiyle sinekcik artık perdede adeta bir nickelodeon logosu halini alır. (vay babaayn anaayn cümleye bak!)

Bir keresinde de odaya kuş kadar karasinek girmişti. Aynı şeyleri uygulayarak kıstırdım köşeye ancak bu sefer badminton raketi kullanayım dedim. Sineğin biraz uçmasını izleyip “swizzle” efektiyle tek hamlede vurdum hayvana. Düştüğü yere gittim, bir baktım ki sadece boynu tele gelmiş kafa uçmuş gitmiş bu eleman da yerde dolanıyor mal, kafasız gibi. Böyle dürtünce falan tepki gösterip zıplıyor sadece. Ortaokuldaydım o zamanlar, hani biyolojide bir konu vardı ya böyle papağanın falan beyinciğini çimdikleyince şöyle oluyordu, böyle oluyordu falan diye, o geldi aklıma sonra acıdım hayvana; öldürmeye de kıyamayıp balkondan aşağı attım…

Artık en fazla peçete atıyorum, tokat atıyorum gözdağı veriyorum, kanatlarına aldıkları darbeler sonucu “aman abey” diyip kaçıyorlar. Mesela kör sinekleri de üfleyerek şaşalak ediyorum, “oha lan nası ceryan yaptı” deyip uzaklaşıyorlar…

Ancak sivrisineklere hiçbir şekilde acımam! Fark ettiğim anda, hele ki yatmaya hazırlanırken fark ettiysem “enemi spatıd” deyip atlıyorum üstlerine ağızlarını burunlarını kan içinde bırakıyorum! Boncuklu silahım olsa onla dalarım da eskisi gibi kaliteli yapmadıklarından almak da istemiyorum…

160

Bugün sabahın 8’inde Ozan’ın kampüse panorama çekmeye gittik. Beytepe kampusü, gohuyo emilim! Odtü’ye komşu olmasına rağmen her yer dağ taş, çimen yok bir şey yok. İnsan ar eder de adam akıllı peyzaj yapar lan etrafı!

Neyse işte Ozan’ın panorama ödevi varmış onu hallettik o arada gezdik ettik, 5,25’e mis gibin köfte dürüm yedik ki süperdi.

He sonra Gaye’nin yeni sevgilisini gördük. Ozan’la bunlar konuşurken çakmadım o eleman olduğunu zira 1-2 kez fotoğrafını görmüştüm bir yerden tanıdık gelmişti. Bir laf geçti, o an çaktım, aynı anda da ozan tanıştırdı bizi de ayıp olmasın diye memnun oldum falan dedim. O kadar da öküz değilim. Madem bu konu açıldı diyeyim; 62. yazıdakilerin hepsi benim için hükümsüz oldu çoktan. Yeni sevgilisini gördüğümde de pek bir dalgalanma da olmadı bende. Çok da Kasımpaşa yani =)

159

İnternetten birisiyle tanışmak, arkadaş olmak ne garip dimi lan? Böyle bir şekilde tanışıyorsun, sohbetlerle tanımaya çalışıyorsun karşıdakini, ne derece tanıyabilirsen artık. Sonra buna güveniyorsun, hatta çok güveniyorsun ki bunun çok olmaması lazım dikkat ediyorum o konuda. (Bkz: 6. yazı)

Sohbet esnasında genelde ortak özellikler fark edilip “aha bende aynen valla…” gibisinden muhabbet başlar ki benim başıma hep geliyor ama bir süre sonra çat diye kesiliyor çünkü kısmen tanıdığından kendinden başka şeylerden konu açabiliyorsun. İleriki zamanlarda böyle normal tanıdığın arkadaşın edasında muhabbetler oluyor, dertleşiyorsun, geyik yapıyorsun falan… Ancak gerçekten tanımama durumunda karşıdaki veya sen yanlış bir sözle hemen kırılabiliyor. Bu günden bir örnek vereyim; “mal” dedim arkadaşa ama o ne manada ne amaçla dediğimi anlamadı az da olsa kırılmıştır belki bilmiyorum. Zaten yazdıktan sora fark ettim mal dediğimi. Aynı şekilde bana da oluyor ama beni tanımadığına veriyorum, çok takmıyorum…

Mesela internetten bulduğum arkadaşlarım nadirdir ama iyi anlaşırım genelde çünkü ortak zevkimizin olduğu yerlerden karşılaşmışızdır. Peki neden internetten birileriyle tanışıyorum ha? Neden; çünkü 2 sene nerdeyse kampus yüzü görmeden üniversite okudum, işe girmedim bu sene içinde ve gittiğim kurslarda kafa adam olmadığı için olabilir mi? Neden olmasın beybi? Bu süre içinde internetten arkadaş ayayım diye de kasmadım tabiî ki, hem kafa adam görsem de öyle kolay kolay tanışayım edeyim, msn’ini isteyeyim diye düşünmem lan. Ancak ister istemez tanışıyorsun birileriyle ki memnunum ben bu durumdan. Çünkü 2 sene boyunca Harun, Çağrı, Gökhan’dan başka nerdeyse kimseyle görüşmüyordum, görüşemezdim de çünkü mesela biriyle tanıştırdılar diyelim, napayım ben o adamla hemen msn'ini alsan ne bilecen adamın senle konuşup konuşmayacağını? İnternet ortamında insanların kendini ifade etmesi daha kolay olduğundan daha çabuk tanıtabiliyorsun kendini. Hem zaten senle konuşmak istemeyen yapacağını biliyor ama…

He bir de msn’de 2 arkadaşı toplu konuşmada tanıştırmak var ki ikisi de geyik insanlar ise süper geyikler dönebiliyor. Misal şuan içinde bulunduğum durum; öyle pis geyiklere girdiler ki yardılar beni gülmekten.

Bu arada yazıyı da sıçtım batırdım ha. Bir daha kafamda oluşturmadan yazmaya başlamıycam! Bu konuya değinmeyi bir haftadır istiyorum gaza gelip başladım fakat yazarken düşünen bir insan olmadığım için çok kopuk oldu vs…

Böyleyken böyle işte…

158









Harun’un Flying Heart diye bir kaydı var, seviyorum. Öyle ki o çalmaya başlayınca sonraki parçaya atlamıyorum. Adeta araba farıyla paralize olmuş tavşana dönüyorum.

Harun vokalde telaffuzları sevmiyormuş “dinletme lan kimseye” falan dediydi ama güzel bence lan, samimi…

Bu arada şarkının baterisi, gitarı ve vokali Harun’un, Bas gitar’da Stüdyo sahibi levent abinin. O da doğaçlama yapmış ki herifin doğaçlamaları çok süper oluyor bea =)

Gereksiz Reklam: Kayıt Stüdyo Empire’da yaplıdı, ehe =)

Güzel evet…

157

Küçükken evde bulduğum her türlü kimyasaldır, baharattır, kıldır yündür toplayıp karıştırırdım. Nedenini hatırlamıyorum ama yapardım bunu.

Favorilerimin başında kabartma tozu vardı. Çok severdim çünkü karışımı kabartırdı daha çok gösterdi eheh… Ancak çamaşır suyu- tuzruhu ikilisini hiç karıştıramadım be, içimde kaldı. Zaten evde tuzruhunu hiç görmedim. Ha görsem de pek yemezdi karıştırmak ki o zamanlar biliyordum sonunda gaz çıktığını…

Hee bir keresinde yine böyle aldım elime bir tane deodorant kapağı gibi bir şeyi, bulaşık deterjanıyla falan başlamışımdır önce; çünkü kuru kuru başlamak olmuyor ehe. Sonra diğer bulduklarımı da kattıktan sonra baktım kabartma tozu az gelmiş kabarmıyor, biraz daha katıp kaloriferin üstüne koydum ısınsın diye. Unutmuşum orda, akşam babam perdeleri çekerken görmüş anlatmak zorunda kaldım ne olduğunu. Adeta geri zekalı bir çocuğa sahiplermiş edasında “yavrum niye uğraşıyorsun böyle şeylerle” demişlerdi. Halbuse geri zekalı değil bildiğin hiperaktiftim ben. O kaloriferin üstüne taşan karışım da çıkmayan bir leke bırakmıştı kaloriferde =)


Neyse efendim geçen gün duşta bitmek üzere olan duş jeline yeni aldığım jeli karıştırayım diye geçirdim içimden. Çocukluğuma döndüm resmen…

Zaten her şey bundan sonra başladı… Jelin üstüne yeni jelden koydum, üstüne şampuan koydum, kesmedi peeling jeli vardı ondan da koydum… Ama çok güzel oldu ha. Bitmeye yakın yeniledim daha fazla hazırladım bu sefer ehe…

156

Az önce monitöre orta boylu bir sinek kondu. Tam maden suyunun etrafına elim üşümesin diye sardığım şişeyi toparlak edip suratına patlatacaktım ki daha peçeteyi alamadan kaçtı gitti. Adeta ce eee yapıp kaçtı, bulamadım da…
Peçeteyi hazırda tutuyorum gördüğüm yerde öpecem!

155

Merve’yle buluştuk. Daha önceleri buluşacaktık da fırsat olmadı sonra araya ramazan girdi falan.
Zamanında çok istediğimiz gibi börgıra gittik yedik yedik ama ben çok sevdiğim patatesi yiyemedim içime oturdu valla. Börgır formumu kaybetmişim, üzüldüm. Üzüntümü de artan sosları üst üste bastırıp kenarlarından pörçürttürerek giderdim…

Sonra arkhe’ye gittik, zencefilli sıcak çikolata içtim ki feci özlemiştim. Fotoğraf çekecez diye cafenin altını üstüne getirdik adeta. Ama ben hayatımda böyle eğlenmedim fotoğraf çekerken. Dışarı çıktıktan sonra da devam ettik çekmeye falan.

Nezle etti zaten beni. “Grip aşısı oldum bana bişey olmaz ki, Süpermen gibi bağışıklığım var benim piyfiuuuu…” havasındaydım ki ayrıldıktan 1 sat sonra hapşırmaya başladım, 2 gün hasta gezdim.

Fotoları koymaya zerre tenezzül etmedim, ne edecem Merve koymuş bloguna

(daha çok yazarım zannediyordum bu kadar çıktı)

154

Arkadan esen şiddetli rüzgarı seviyorum. Hele bizim evin yokuşunu çıkarken eserse. Üstümdeki (hırka/yelek/kapİşonlu/her ne haltsa) ceplerine ellerimi sokup kenarlara açtım mıydı adeta uçurtma gibi hafif oluyorum yokuşu bir çırpıda çıkabiliyorum.

Bide saçlar uzayınca ne taraftan eserse essin saçlar tersine yönelmektense amuda kalkıyor resmen. Böylece rüzgar kafama feci kuvvet uyguluyor, düz tutmaya çalışıyorum. Hep böyle esse yeminlen boyun kası yaparım ha…

153

Şişko gotik kız hayatta kalamaz. Dışardan izlenilmediğim kadarıyla gotik olmak için bir asalet gerekiyor, onu geçtim o elbiseleri gitmek için ince olmak gerekiyor ki harbi gotik olanları feci hoş oluyorlar böyle incecik falan ehe =)

Ama şişko gotik kız olmaz abi. Okuyan yanlış anlamasın kilolu insanlarla alıp veremediğim yok, rencide gibi bir niyetim hiç yok. Ancak bu elbise olayından kaybediyorlar bu bir. O elbise olmayınca asaleti de pek yansıtamıyorlar bu iki. Bu kadarı bile yetiyor.

Şişko gotik kız can not survived!

152

Evet, çıktım dışarı tasasızca kızılay’a inince bir kaç kişiye mesaj attım buluşalım diye, bir tanesi geri döndü mesajıma, o da şehir dışındaymış.

Mal gibi kızılay’da aynı yerleri yürüyüp durdum. Mp3 player’ın düğmesi temassızlık yapmasıyla kulaklığın kopması ve kopan yeri bulamamam da üst üste geldi. Fark ettim ki müzik olmadan yürümek bir şeye benzemiyor benim için. Adımlarımı metronoma göre ayarlarım hep. Müzik olmayınca hep uyuz olduğum o “yavaş yürüyenler” gibi yürüdüm, milletin önünü kestim istemeden.

Makarayı tab ettirecektim, fotoğrafçı kapalıydı. İstemeye istemeye geri döndüm eve yattım batılsıtar galaktika izledim.

Amaçsızlık getirdi beni bu hallere. Kurs bitti, ders çalışmamı gerektirecek bir şey yok. Oturmuş sınav sonucunu bekliyorum. Ne iğrenç bir şeymiş be…

151

Ne fark ettim, ben evde kös kös oturunca bi bok yapamıyorum. Beynim bile çalışmıyor. Ama mesela dışarıya çıkıyım, yürüyüm anında çalışıyor düşünmeye başlıyorum. Kaç gündür o kadar çok yazasım var ki o kadar çok birikti ki kafayı yiyecem. Yazmaya otursam bile cümlelere dökemiyorum, saçmalıyorum, kendimden tiksiniyorum falan. Zaten ben bu haldeyken flickr’da da saçmalamamın üstüne birisi uzun uzun yorumlarla beni savunmasız halimdeyken vurdu. Yazdıkları o kadar uzun ve devrik cümleler ki anlayana kadar bir hal, cevaplayana kadar başka bir hal aldım.
Yarın ilk iş dışarıya çıkmak yürümek, gezmek, belki fotoğraf çekmek… (Başıyla sonu ayrı ruh hali barındıran cümle bu.)